KELOĞLAN DEVLER ORMANI

Print Friendly, PDF & Email

Yazan Metin Yiğit

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde pire berber,deve tellal iken eski zamanın birinde Keloğlan ve annesi bir köyde tüm köylülerle birlikte yoksul ama mutlu bir şekilde yaşarlarmış.

Tüm köylülerin işte güçte, bağda, bahçede ve tarlada çalıştıkları öğlen vakti bir deprem olmuşki köylüler şiddetinden Allaha sığınıp ondan yardım dilemişler.Sarsıntı bitince hepsi birden evlerine koşuşmuşlar ama ne yazıkki köyde sağlam bir tane bile kerpiç ev kalmamış.Bir iki küçük yaralanma dışında üzücü bir kayıp olmadığı içinde şükretmişler.

Köylüler bir süre ne yapacaklarını tartışmışlar.Sonunda el birliği ile tüm yıkılan evleri yeniden yapmak üzere karar alıp çalışmaya koyulmuşlar. Köyün meydanında kerpiç yapmak için saman ve toprak taşımışlar.Becerikli olan bir kaç köylüde kalıplar yapıp kerpiç dökmeye koyulmuşlar.

Akşam olmuş Aydede onlara yardımcı olmak için her zamankinden daha fazla ışık verip çalışmalarını sağlamış. Küçük çocukların hepsi bir harmanda serilen döşeklere yatıp uyurlarken anne ve babaları sabaha kadar elbirliğiyle çalışmışlar.

Kerpiç evlerin çatısını yapmak için gerekli odunu temin etme işini güçlü kuvvetli bir kaç delikanlı ile birlikte Keloğlan’a vermişler.Keloğlan eşeğini diğer delikanlılarda katırlarını alıp ormanın dört bir yanına dağılmışlar.

Keloğlan eşeğinin yularını almış eline düşmüş orman yoluna.Akşama kadar kalas görevi görecek uygun ağaç dallarını kesip yükleyip eşeğine dönmüş köyüne.

Gençler günlerce odun kesmiş,köylülerde kerpiç dökmüşler.Çok uzun uğraşlardan sonra köydeki bütün evleri yeniden sağlam bir şekilde yapıp imar etmişler ama elde avuçtada hiç bir şeyde kalmamış.

Keloğlan ve annesi zaten köyün en yoksuluymuş.Keloğlan’da öpmüş anacığının elini para kazanıp zengin olma hayaliyle düşmüş yola

Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Yolu bir kasabaya düşmüş.

Karnı da çok acıkmış ama parası yokmuşki bir şeyler alıp yesin. Bedava karnını doyurmanın çaresini ararken kocaman baltasıyla odun kesen yaşlı bir amca görmüş.Ona selam vermiş:

– Selamın aleyküm amcacığım izin verirseniz odun kesmenize yardım edeyim demiş.Yaşlı adam onun selamını alıp

– Aleyküm selam oğul sağol,hem acıktım hemde çok yoruldum.Yemekten sonra devam ederiz. Sen bu kasabadan değilsin gel misafirim ol.Allah ne verdiyse birlikte yiyelim demiş.Keloğlan teşekkür etmiş. Hiç nazlanmatan yaşlı adamın davetine icabet etmiş.Hoş sohbet bir yemekten sonra Keloğlan almış baltayı eline. Durup dinlenmeden tüm odunları kesmiş.

Bir yandanda yanı başında oturan yaşlı adamla konuşuyorlarmış.Yaşlı adam Onun nereden gelip nereye gittiğini sormuş. Keloğlan’da ona amacını anlatmış. Meğer yaşlı adam eski bir askermiş. Keloğlan’a yiğit silahsız olmaz deyip duvarda asılı duran çifte su verilmiş çelik kılıcını ona hediye etmiş. O geceyi yaşlı adamın evinde misafir olarak geçirmiş.

Ertesi gün kasabayı baştan aşağı gezmiş iş aramış ama zaten kasabalılarda yoksul oldukları için kimse ona iş vermemiş.

Çaresiz yine yollara düşmüş. O kadar çok yol gitmiş ki, kaç köy, kaç kasaba geçtiğini saymamış.

Yolu küçük bir şehre düşmüş.Fakat bir gariplik varmış kimseler konuşmuyor herkes işi gücüyle meşgul oluyormuş.En sonunda bir esnafa selam verip kimselerin neden konuşmadığını neşesiz olduklarını sormuş.Esnaf ona keyifsizce olup biteni anlatmış.Meğer şehrin sultanının kızı kır gezisine çıktığı bir gün kimsenin bilmediği bir şekilde ortadan kaybolmuş.Her yeri aramışlar ama bir türlü bulamamışlar. Sadece ormanda yaşayan devlerin bulunduğu bölgeye bakamamışlar.Dev insanlar hem çok güçlü hemde kendilerinden çok üstün hemde acımasızmış.Herkes onlardan çekinirmiş.

Keloğlan ne yapacağını ne edeceğini düşünmüş,taşınmış.Aklından sultanın kızını kurtarabilirse kendisine bir ödül verebileceklerini düşünerek saraya gitmiş.

Onu belinde koca bir kılıçla gören askerler hemen kapıda durdurmuşlar.Askerlere sultan ile kızı hakkında görüşmek istediğini söylemiş.Kapı askerlerinin komutanı onu alıp sultanın huzuruna çıkarmış.Sultan ona ne istediğini sormuş.

– Sultanım izin verirseniz ben kızınızı kurtarabilirim demiş.

Sultan bunu nasıl yapacağını sormuş.

– Siz bana kızınızın nerede nasıl kaybolduğunu anlatın bulması benden demiş.Sultan ona bildiklerine anlatıp kızını kurtarması halinde kendisine bin altın vereceğini vaad etmiş.

Keloğlan düşmüş yola. Devlerin yaşadığı Issız ormana varmış.Ama yolunuda kaybetmiş. Hava kararmış korkuyla bir ağacın kovuğuna sığınmış. Uyumaya çalışmış,fakat ormandaki hayvanların seslerinden bir türlü gözlerine uyku girmemiş.

Birden gök gürültüsü gibi sesler duyulmaya başlamış. Yerinden fırlamış. Ne olduğunu anlamak için korku içinde kulak kabartmış, Böyle bir sesi daha önce ne duymuş nede işitmiş. Ama ne olduğunuda çok merak etmiş. Kılıç elinde sesi duyduğu yöne doğru ilerlemiş.

Ne kadar yürüdüğünün farkında olmadan ilerleyip ,karanlık ve derin bir vadiye inmiş. Eli kılıcında kulakları sesteymiş.Bir süre daha ilerleyince gördüğü manzara, karşısında az kalsın aklını başından gidecekmiş.. Bir çok dev, bir araya gelmiş akşam yemeği yiyip konuşuyorlarmış.

Kocaman kocaman kazanları tencere büyüklüğünde yemek kapları varmış. Her biri Keloğlan’ın en az iki katı büyüklüğündeymiş.

Keloğlan onları daha yakından görmek için birkaç adım daha ilerlemiş. Dikkatsizlik sonucu bastığı kuru bir ağaç dalını kırınca çıkan sesi devler duyunca onu fark etmişler. Hemen etrafını kuşatmışlar. Keloğlan neredeyse korkudan ölecekmiş Kaçıp kurtulmasının imkansız olduğunu anlamış. Ama hiç olmazsa yiğitçe ölmeliyim deyip kılıcını eline alıp onlara meydan okumuş.

– Söylemedi demeyin! Kim yanıma yaklaşırsa canını fena yakarım varın işinize bakın demiş

Devler şaşkınlık içindeymiş. Daha önce yakaladıkları hiç bir insan kendilerine böyle meydan okumamış.

İçlerinden Reisleri olduğu anlaşılan iri dev :

– Ey insan oğlu sen canınamı susadın devler ormanında ne işin var demiş.

Keloğlan korkusunu belli etmemeye çalışıp kafa tutmaya devam etmiş.

– Bana baş kesen Keloğlan derler sizden haraç almaya geldim demiş ”

Devler onun bu sözlerine hem şaşırmış hemde çok gülmüşler. Karınları tok olduğu için keyifleri neşeleri yerindeymiş. Biraz eğlenmek istemişler..

– Peki haraç vermezsek ne yaparsın keltoş oğlan” demişler.

– En güvendiğiniz adamınız kimse çıksın karşıma deyip “meydan okumaya devam etmiş.

Devlerin reisi neşe içinde bir adamına işaret etmiş. Dev oturduğu yerden kalkıp elinde neredeyse Keleoğlan’nın büyüklüğünde bir odunla karşısına dikilmiş.

Keloğlan elindeki kılıçla tüm dikkatiyle karşısındaki devin hareketlerine bakıyormuş. Dev onu sinek gibi ezmek için odunu kafasına doğu yapıştırmış. Keloğlan devin bacaklarının arasından arkasına kaçıp kılıcını devin ayağına saplamış. Kılıç deve çakı gibi gelmiş ama canınıda çok yakmış. Dev iri olduğu için çok yavaş kalıyormuş. Keloğlan bu durumu anlayınca ona rahatlıkla karşı koyuyormuş. Aradan iki saat zaman geçmiş. Devin ayakta duracak hali kalmamış.Ayaklarında bir çok kılıç yarası varmış. Daha fazla dayanamayıp yere yatarak pes etmiş Devler şaşkınlık ve korku içinde birbirlerine bakıp duruyorlarmış.

Reisleri Keloğlan’ın cesaretinden ve yiğitliğinden çok etkilenmiş.

– Ey insan oğlu boyundan büyük bir iş başardın. Gerçekten yiğit bir insanmışsın buradan gitmene izin veriyorum” demiş

– İstediğimi almadan hiç bir yere gitmem ” deyip diklenmiş Keloğlan

– Nedir istediğin diye gürlemiş reis.

– Elinizde esir olan insanları bana teslim etmenizi istiyorum demiş.

Devlerin reisi esirleri ancak kışlık erzak,zahire ve kumaşlar karşılığında verebilirim demiş.

Keloğlan

– O halde onları bana verin ne istiyorsanız ben size getireyim demiş

Reis bir süre düşünmüş karşısındaki küçük insanoğluna güvenip güvenemeyeceğini düşünmüş.

– Sana güveniyorum insanoğlu sen yürekli mert bir insansın demiş

Sultanın kızını ve koruma askerlerini ona teslim etmiş

Keloğlan kendisine teslim edilen esirleri almış şehre dönmüş.Sultana olup biteni anlatıp devlerin isteklerini iletmiş.

Sultan ona bin altın vaad ettiğini ancak bu kadarını verebileceğini

söyleyince Keloğlan çaresiz ona hak vermiş.

Sultanın huzurundan ayrılmış.Sultanın verdiği bin altın ile devlerin reisine verdiği sözü yerine getirmiş.Onlara erzak, zahire

ve kumaşlar almış. Sonra katırlara yüklediği gibi devler ormanına doğru yola çıkmış.

Devlerin reisine getirdiği erzakları teslim etmiş. Devlerin reisi onun bu davranışı karşısında çok memnun olmuş.

– Ey insan oğlu bundan böyle dostumuzsun ne zaman başın sıkışırsa buraya gel sana daima yardıma hazırız demiş.

Keloğlan Ormandan çıkıp tekrar yollara düşecekken önüne askerler çıkmış.Onu önlerine katıp şehre götürüp sultanın karşısına çıkarmışlar. Keloğlan merakla niçin saraya getirildiğini anlamaya çalışıyormuş.

Sultan onu takip ettirdiğini tüm olup bitenleri bildiğini söylemiş.

Etrafında güvenilir yiğit insanlara ihtiyaç duyduğunu söyleyip emrinde çalışmasını istemiş.

Keloğlan sultana anacığını köyünü anlatmış.bir süre çalışıp para kazanması gerektiğini anlatıp izin istemiş.

– Pekala Keloğlan sana ihtiyacın kadar altın verilmesini emredeceğim. Birde kızım senin cesaretinden yiğitliğinden çok etkilenmiş.Senin koca devle başa çıkmanı izlemiş. Eğer kabul edersen onu seninle evlendirmek isterim demiş.

Keloğlan hiç düşünmemiş bile. Sultanımız ve kızı beni kendilerine layık gördükten sonra hayır demek ne haddime verin elinizi öpeyim sultanım demiş.

Saray tellalları şehir halkına düğünü müjdelemiş.Görkemli bir düğünle Keloğlan ile Sultanın kızı evlenmişler. Keloğlan Sultanın kızını alıp köyüne dönmüş.Köyündede bir düğün yapıp herkesi yedirmiş içirmiş ikramda bulunmuş.Tüm köylülerine yardım etmiş.Anacığı ve Eşi ile mutlu bir yaşam sürmüşler…

Yazar Metin Yiğit.

Start typing and press Enter to search

Skip to content