EFSUNLU YOL

Print Friendly, PDF & Email

Bugün şehrin renkleri oldukça gri. Yine de Dünya dingin bir akışta ve yağmur yağıyor. Yeryüzüne damlalar değdikçe usul usul seyrediyorum süzülüşlerini. Birbirine tutulmanın rayihası gibi gök bulut ve yağmur. Açtım ellerimi, avuçladım biriktirdim düşler ırmağında. Irmak aktı ben düşündüm, aktı düşündüm… Düşünme eylemi beni çok yönlü bağlantılara doğru sürükledi sonra. Zihnimdekileri de toplayıp adımladım. Otobüse bindim. Sonrasında inmek isteyen güzel bir kadınla göz göze geldik. Kısa süreli konuştuk gözlerimizle ve artık boş olan yerine oturdum. Buğulu camdan dışarıyı izlemek için baktığımda gözleriyle konuşan kadının bana bir armağan bıraktığını gördüm. Cama çizilmiş bir kalp resmi… Gülümsedim. Artık baktığım her şeye bir kalbin içinden bakıyordum. Sırlar küresinin içine bakıyor gibiydim adeta. Kalp gözünü aç dedi sanki . Aç ve öyle seyret alemi. Kabul ettim harika hediyesini. İnsanları izlemeye başladım . Aşkı düşündüm ve hüznü… Beşeriyet hep aşık mı ? Herkesin aşk duyduğu bir şeyler vardı yoksa yağmuru neden içsinler ki ?

Kelime kökeni “ ışk ” olan ve manası da “sarmalamak , sarılmak “ olan aşk… Ey aşk; anlam katmanın çokça olduğu bir sözcüksün. Dillendirdiğimde bile bir kuşun gökyüzüne uçuşunu görüyorum. Kıvrımlı, inişli çıkışlı yollar görüyorum tutkuyla yürünen. Hakikat kapısında bekleyen mana yüklü insanları görüyorum. Kalplerinin odacıkları rengarenk lambalarla yanan. Arayıp durmuşlar , arayanlar bitap düşmüş sonra, bu nice hezeyandır? Ey aşk; naçar kıldığın gönüllere az su serp. Zemheri yüreklere inşirah sar.

Neredeydi aşk ? Bir bebeğin annesine bakan masum gözlerinde mi gizliydi ? Baharda yeşermek için can atan toprağın güneşe duyduğu özlem miydi? Kays ‘ ın Leyla ’ sı uğruna çöllere düşmesi miydi? Mem öldükten sonra Zin’ in nisan mevsimi gibi dökülen gözyaşları mıydı? Birlikte sonsuzluğu seçen Romeo ve Juliet’in göçünde mi? Ya da Züleyha’nın Yusuf uğruna kaybettiklerinin tekrar bağışlanması mıydı ? Mevlana ‘ nın Şems ‘ e duyduğu muhabbette mi saklıydı ? Yoksa pervane ve şemin hikayesinde mi ? Şem yanan mumdur, pervane ise bir gece kelebeğidir. Pervane ışığın etrafında döner, her gece döner. Döndükçe çember daralır ve bir gece kanadının ucunu değdirir fakat yanma acısı değil vuslat lezzetini hisseder. Ertesi gün diğer kanadının ucunu değdirir ve yine acı duymaz ,zevk alır . Aşığın arzusu kavuşmaktır artık. O gece atar kendini ateşe… Hiç bir aşk önce tekil yaşanmaz , en sonunda bir olmak vardır aşkta. Şem ve pervane de bir olmuşlar. Belki de bu yanış yeniden doğuştur. Yunus Emre der ya “ Âşık öldü deyu salâ verirler. Ölen hayvan durur aşıklar ölmez “ Yola revan olanlar, aşka talip olanlar hüzne de taliptir. Adem’den aleme, varlıktan hiçliğe taliptir. Biliriz ki en sonunda aşk, hak kapısına varılacak bir yoldur…

Otobüs durdu, ben indim. Elimi kalbimin üzerine koydum, yağmur gittikçe hızlandı. Âlemin deviniminde gözüm yok lakin hâlden hâle koyuyor insanı işte. Seslenince kendime, ruhumda duyduğum aşkı işittim. O güzel kırları koştum ve kök saldım sonsuzluğa. Düşler ırmağı çiçeklerle aktı önümde…

Start typing and press Enter to search

Skip to content