AKILLI SERÇE VE FAKİR ÇİFTÇİ MASALI

Print Friendly, PDF & Email

Merhaba çocuklar kaf dağı masallar ülkesinde yeni bir masalla yine sizlerle birlikteyiz. 

Bir varmış bir yokmuş Allahın kulu çokmuş, kimi akıllı, kimi deli, yaşayıp giderlermiş. 

Kaf dağından uzakta bir köyde fakir mi fakir bir aile yaşarmış. Bu ailenin kimi zaman ekmek bulamadığı için aç yattığı çok olurmuş. Çiftçi ama ekecek tarlası olmadığı için köydeki diğer zenginlerin tarlalarında çalışır, onların verdiği ile kıt kanaat geçinir giderlermiş. 

Sıcak mı sıcak bir yaz günü yine tarlada çalışmış yorulmuş ve öğle vakti tarlanın kenarındaki ağacın altına oturup hem biraz dinlenmek, hem de tepesinden vuran güneşin biraz çekilmesini beklemeyi düşünmüş çiftçi.

Ağacın altına gelince bir de ne görsün. Dalların arasına yuva yapmış olan serçenin henüz birkaç günlük olan yavrusu yuvadan düşmüş öylece yerde cik cik çığlık atıyor ve çırpınıyor. Annesi de yuvanın üstünde çırpınıyormuş. Ancak inip yavrusunu bir türlü alamıyormuş. 

Çiftçi hemen incitmeden ve zarar vermeden yavruyu düştüğü yerden almış, zorlukla ağaca tırmanmış ve serçenin yuvasına dikkatli bir şekilde bırakmış. Tabi tüm bu olanları minik yavrunun annesi serçe kuşu da seyrediyormuş. 

Çiftçi “Bir dahaki sefer daha dikkatli ol. Bak düşersen ölebilirsin… bu kadar şanslı olmayabilirsin” diye tembih etmiş. Anne serçe çiftçinin bu iyiliği altında kalmak istemedeği için hemen uçup yuvasına konmuş ve otların arasından minicik bir sofrayı gagasına almış ve çitçinin kucağına atıvermiş. 

Çiftçi kucağına düşen bu sofraya bakınca çok şaşırmış. Bu sırada serçe çiftçiye, “Ey insanoğlu sen benim yavruma bu iyiliği yaptın ya ben bunun altında kalmam. Elindeki sofraya açıl sofram açıl deyince açılır ve karnını güzelce doyurursun. Var git bundan sonra çocuklarınla karnı tok sırtı pek yaşa” 

Tabi çiftçi buna çok sevinmiş. Hemen evine gelmiş ve hanımına başına gelenleri anlattıktan sonra cebindeki minik sofrayı çıkarıp açıl sofram açıl demiş. O anda sofra kocaman bir masa haline gelmiş ve üzerinde bin bir çeşit yemekler tatlılar, içecekler varmış. 

Oturmuşlar bir güzel karınlarını doyurmuşlar. Sonra çiftçi kapan sofram kapan demiş. Sofra yine eski haline gelmiş. Böylece  yaşamaya başlamışlar. Ancak çiftçinin hanımı bir gün komşularını yemeğe çağırmış. Sonra da sofrayı çıkarmış ortaya ve açıl sofram açıl demiş. Yine sofra birbirinden güzel yemeklerle açılıvermiş. 

Yemişler içmişler. Sofra hepsinin çok hoşuna gitmiş tabi. Herkes böyle bir sofranın kendilerinde olmasını istemiş. Ancak bir komşusu hemen hiç kimseye hissettirmeden sofrayı çalıvermiş.

Akşam çiftçi evine geldiğinde sofrayı yerinde bulamayan kadın kocasına o gün komşularının geldiğini ve birinin mutlaka sofrayı çaldığını söylemiş. Çiftçi o gün evlerine misafirliğe komşularına gidip sorduğunda hepsi inkar etmişler. Tabi üzüntü içinde tarlaya geliş ve serçe kuşunu bularak durumu olduğu gibi anlatmış. 

Serçe kuşu üzülme çiftçi demiş. Ben şimdi sana bir tavuk vereceğim. O tavuk altın yumurtlar. Sen öt tavuğum öt dediğin zaman o hemen bir tane altın yumurta verir sana. Sende onu alır götürür padişaha satarsın. Ama sakın padişaha tavuktan bahsetme. 

Çiftçiye bir tavuk verir. Gerçekten de çocuklar. Öt çiftçi öt tavuğum öt dediği zaman tavuk hemen bir tane altın yumurta vermiş. Çiftçi almış ve hemen padişahın huzuruna çıkarak yumurtayı göstermiş. Yumurtanın ışıltısı ve güzelliği padişahı çok etkilemiş. Hemen sormuş nerden aldığını. Çiftçi söylemek istememiş ama sonunda padişahın seni hapse atarım tehdidini duyunca söylemek zorunda kalmış. 

Tabi padişah hemen adamlarını gönderip çiftçinin elinden tavuğu alıvermiş. Çiftçi serçe kuşunun verdiği bu tavuğu da kaybedince çok üzülmüş ve tekrar tarlaya ağacın altına gelmiş. 

Serçe çiftçinin çok üzgün olduğunu görünce her şeyi anlamış. Gülerek ötüşmüş. “Söz dinlemez çiftçi” diye şakımış. Sonra da üzülme şimdi ben sana bir sopa vereceğim. Bu sopada diğerleri gibi sihirlidir. Sen o sopaya vur sopam vur dedikçe o senin gösterdiğin adamın sırtına bacaklarına neresi denk gelirse vuracak. Dur sopam dur deyinceye kadar vurmaya devam edecek. Böylece senin elinden sofrayı ve altın yumurtlayan tavuğu alanlara gerekli cezayı verirsin.” 

Çiftçi hemen sopayı eline almış. Basit bir sopa. Kendi kendine bu sopanın neresi sihirli acaba demiş. Yoksa serçe beni kandırıyor mu. Sopayı denemek için hemen Vur sopam vur demiş. Tabi yanında yöresinde kimse olmadığı için sopa bizim fakir çiftçiye vurmaya başlamış. Sırtına, ayaklarına, bacaklarına, kafasına artık neresi denk gelirse inip inip kalkıyormuş. Çiftçinin canı yanmış ve hemen dur sopam dur demiş ve sopa vurmayı kesmiş. 

Çok şaşırmış. Aynı zamanda çok da sevinmiş. Çünkü böylece sofrasını çalan komşusundan sofrasını, tavuğunu alan padişahdan da tavuğu geri alabilecekmiş. 

Hemen evine gelmiş ve hanımını çağırmış. Durumu olduğu gibi anlatmış ancak hanımı da sopanın nasıl kendi kendine vurduğunu bir türlü anlayamamış ve inanmamış. Çiftçi de hemen sopayı hanımına doğru uzatarak vur sopam vur demiş. Sopa hanımının ayaklarına doğru bir iki darbe savuruna kadın inanmış ve çığlık atarak tamam tamam diye bağırmış. Çiftçi de dur sopam dur diye sopayı eline almış. 

Sofrasını çaldığından süplendikleri komşularının kapısını çalmışlar. Evin sahibi kapıyı açınca gürlemiş. Yine mi siz geldiniz ne var diye. Çiftçi soframı istemeye geldim. Ya verirsin ya görürsün demiş. Kapıyı açan komuş ne göreceğim ben defol sofra mofra yok diye kovmaya çalışmış. Ancak çiftçi sopayı adama doğru uzatıp vur sopam vur deyince sopa inip inip kalkmaya başlamış. Az sonra adamın hali mecali kalmamış ve tamam tamam demiş sofrayı ben çaldım getirip vereceğim. 

Nihayet açılan sofrasına kavuşmuş bizim çiftçi. Sonra da padişahın huzuruna gitmiş ve tavuğunu istemiş. Padişah tavuğun artık kendisine ait olduğunu söyleyince  çiftçi.  “ Ey Padişah ya verirsin ya görürsün” demiş. Padişah adamlarına atın bunu dışarı demeye kalmamış çiftçi hemen sopayı padişaha doğru uzatmış ve vur sopam vur demiş. Sopa padişahın üstüne inip inip kalkmaya başlamış. Padişah bir süre sonra yediği dayaktan çok kötü duruma düşmüş ve hemen Verin şunun tavuğunu defedin. Aman bu beni öldürecek deyince çiftçi hemen sopaya dur sopam dur demiş ve sopa vurmayı kesmiş. 

Sonrada tavuğunu alıp gerisin geriye evine gelmiş. 

Tavuğun yumurtalarından iki tanesini satarak kendisine güzel bir ev yaptırmış. Evin her katında ayrı bir güzellik varmış. Bizim fakir çiftçi birden bire zengin olmuş. Sofrasıyla, altın yumurtlayan tavuğu ve akıllı sopasıyla mutlu mesut bir hayat yaşayıp gitmişler. Açılan sofradan herkese yemekler ikram etmişler, altın yumurtlayan tavuğun altınları ile ihtiyaç sahibi herkese yardımcı olmuşlar tabi.

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine

Evet çocuklar bu masalda burada bitti. Yeni bir masalda yine sizlerle birlikte oluncaya kadar hoşçakalın. Ben burada kaf dağı masallar evinde sizleri bekliyor olacağım. 

Start typing and press Enter to search

Skip to content