Metropolde Bir Peri Kızı

Print Friendly, PDF & Email

Periler aleminde bir gün Peri kızı Işıl’ı baş peri yanına çağırmış. Ona “Dünya diye bir gezegen var, o gezegende de İstanbul diye bir şehir var. O şehirdeki insanlar neşelerini kaybetmişler. Biz de seni içimizdeki en neşeli peri olduğun için onlara neşeyi hatırlatman için göndermeyi düşündük. Ne dersin?” demiş.

Işıl bu duydukları karşısında çok şaşırmış. Daha önce neşesini kaybetmiş birileri ile hiç karşılaşmamış. Afallamış ve gözleri şaşkınlıktan iyice büyümüş halde “Sevgili Baş Perim giderim gitmesine de böyle bir felaket nasıl olmuş?” demiş.

Baş Peri “Aslına bakarsan bunu bizde bilmiyoruz. Rüya perilerine neşesini kaybetmemiş çocuklar kendi rüyalarında bunu anlatmışlar. Bunun için çok üzgün olduklarını ve kendi neşelerini kaybetmekten çok korktuklarını anlatmışlar. Rüya perileri de bana çaresiz bir halde gelip durumu anlattılar. Ben de bunu çözse çözse Işıl çözer diye düşündüm.” demiş.

Peri kızı bu durumu öğrenince “Sevgili Baş Perim o zaman ben hiç vakit kaybetmeden hemen İstanbul’a gideyim, sizin de dediğiniz gibi ben bunun bir çaresini bulurum” demiş ve Baş Peri’nin yanından ayrılmış.

Hemen kendisini İstanbul’a ulaştıracak peri tozları yolculuk bölümüne gitmiş. Oradakilerin de bu yolculuktan haberi varmış. Hemen Işıl’ın ayaklarına ve kanatlarına sihirli peri tozlarını serpmişler. Son peri tozu Işıl’ın kanadına dokunduğu anda Işıl Periler aleminde gözden kaybolmuş.

Işıl gözlerini açtığında iki dağın arasından büyük bir su akan bir yerde belirivermiş. Gördükleri karşısında şaşkınlığı bir kere daha artmış ve “periler alemi kadar güzel böylesi bir yerde nasıl neşe kaybedilebilir” diye kendi kendine düşünmüş.

Tam bu düşüncesi içinde çözüm bulmaya çalışırken kendisi gibi uçan; kendinden oldukça büyük beyaz kuşlar görmüş. Onlara “merhaba bana yardım eder misiniz?” diye seslenmiş. Bu beyaz kuşlar pek oralı olmamışlar. Suyun üzerinde durabilen siyah beyaz bir şeye doğru hızla uçuyorlarmış. Onlardan başka etrafta bilgi alabileceği bir şey olmadığı için kuşların peşine takılmış.

Sihirli peri tozları Işıl’ın sadece yolculuk yapmasını sağlamamışlar. Aynı zamanda İstanbul ve İstanbul’da yaşayan insanlarla ilgili kısaca ona bilgi aktarımı da yapmışlar. Bilgi aktarımı çok hızlı olduğu için ilk anda gördüklerini hatırlamamış. Kuşlarla uçarken bilgileri de hatırlamaya başlamış.

İlk gördüğü yere İstanbul Boğazı denildiğini ve şehri iki yakaya ayırdığını hatırlamış. Gördüğü kuşlara yetişmiş ve onlara aklındaki soruları sormuş. Diğerleri gibi bu yarışa hevesli olmayan sürünün en gerisindeki kuş ona cevap vermeye başlamış.

Bu kuşların martı olduğunu ve tüm martılarında vapurların peşinden uçup, insanların attığı simitle beslenmek için bu kadar hızlı uçtuklarını öğrenmiş. Işıl bu bilgilerden sonra konuştuğu martıya oraya neden geldiğini anlatmış. Martı ile sohbet ederken uçup aynı zamanda insanları da gözlemliyormuş. Arada onlara el de sallıyormuş. Ama onu gören hiçbir insan olmamış.

Işıl bunun üzerine kendine yardım eden martıya “sen beni görüyor musun?” demiş. Martı da “evet seni görüyorum” demiş. Işıl martıya teşekkür etmiş. Sohbetlerinde Işıl martıya adını sorduysa da o “bana martı diyebilirsin” demiş. Onun için Işıl adını sormayı bırakmış.

“Peki, sen ve arkadaşların beni görüyorsanız, bu insanlar beni neden görmüyorlar da sizi görüyorlar?” diye sormuş. Martı da “onların gözleri mucizeleri görmez onun için seni görmüyorlar” demiş. Peri kızı Işıl bu cevap karşısında bir kere daha şaşırmış. Evrendeki en güzel şeyin mucize olduğu ve bunun neden görülmek istenmeyeceğini anlamamış. Işıl martıya teşekkür edip; onların yanından ayrılmış ve vapurun içindeki insanların yanına gitmiş. Konuşanlar olunca onların omuzlarının üzerine konup konuşmalarını dinliyormuş. Bazı insanların konuşmaları onu örümcek ağına yapışıp hareketsiz kaldığı zamanlarda gibi hareketsiz bırakıyormuş.

Vapurdaki insanlar hızla vapurdan ayrılıncaya kadar birçok insan dinlemiş. Yüzleri çilli konuşması dinlediği insanlar içinde perilerin neşesine en yakın olan kızın omzunda kalarak günü onunla geçirmeye karar vermiş.

Kız, bir peri için sonsuzluğa uzanan bir yapının içine girmiş. Bu yapıya girdikten sonra o kıza da bir şeyler olmuş. Bazı insanlarla karşılaştığında bu kızın konuşması da onu hareketsiz bırakıyormuş. Neyse ki o insanlar yanından çok çabuk gidiyormuş böylece Işıl kendine geliyormuş. Bu kızla konuşan herkes önce “merhaba Yaren” diyormuş. Peri kızı Işıl isminin Yaren olduğunu anlamış. Daha sonra Yaren’in uzun uzun oturup beyaz bir ekrana bakıp sessizce bir şeyler yaptığı sırada canı sıkılmış ve sonra farkında olmadan periler aleminde en çok sevdiği şarkıyı söylemeye başlamış.

“Ben bir periyim, ben bir periyim.

İşim gücüm, işim gücüm, neşedir benim.

Ben bir periyim, ben bir periyim.

İşim gücüm, işim gücüm, neşedir benim.”

Şarkının en çok sevdiği nakaratı kaç kere tekrarlayıp dans ettiğini ve şu an nerede olduğunu Işıl unutmuş. Şarkısını söyleyip; dans ederken bir kıkırdama duymuş. Yaren’in omuzu da sallanmış ve neredeyse omzundan düşecekmiş. Şarkının sözlerini bitirip; gözlerini açtığında kocaman bir çift gözün kendine baktığını görmüş.

Şaşkın ve sessizce “Sen! Sen! Beni görüyor ve duyuyor musun?” demiş.

Yaren, “evet görüyorum ama şimdi konuşamayız. Biraz sonra işten çıkacağım sonra konuşuruz” demiş. Bu cevap karşısında Işıl çok sevinmiş. Sonunda onu gören ve duyan bir insan olmuş. Sevinçten zaman zaman kendini tutamayıp; şarkısını mırıldanıyor, sonra Yaren’in gülen gözlerle bakışı ile susuyormuş. Neyse ki bu esnada başka insanlar yanlarına gelmemiş de Yaren zor durumda kalmamış.

Sonunda Yaren fısıltı ile “haydi gidiyoruz” demiş. O sonsuz yükseklikteki binadan çıktıklarında Işıl daha da çok neşelenmiş. Daha sonra Yaren eline dikdörtgen bir şey alıp kendinin olmadığı omzunun tarafındaki kulağına yaklaştırmış.

Yaren, “Ben telefonda konuşuyormuş gibi yapacağım; sana sorular soracağım. İnsanlar seni görmediği için ben seninle telefonla konuşuyormuş gibi yapmadan konuşursam beni deli zannederler” demiş. Işıl bu söylenilenleri anlamasa da kendisiyle konuşacak bir insan olduğu için mutlu olmuş.

Yaren onun ne olduğunu ve neden geldiği gibi merak ettiği birçok soruyu yürürken Yaren’e soruyormuş. Işıl Yaren’e cevap verirken bazen çok şiddetli bir gürültü oluyormuş ve bu nedenle Yaren’e sesini duyuramıyormuş. Işıl’ı rahatsız eden bu şiddetli gürültünün arabaların büyük küçük hallerinden çıkan ses olduğunu Yaren anlayıp; bunu Işıl’a anlatmış. Işıl da elinden geldiğince bu araba denilen şeylerin yanından geçerken susup; kanatları ile de kulaklarını kapatıyormuş.

Bu sohbet esnasında sonunda yeniden ilk karşılaştıkları yer olan vapura gelmişler. Vapur daha az gürültülüymüş. Onun için Yaren’le daha çok sohbet etmişler. Bu sohbet esnasında Yaren çocukluğunda rüyasında perilerle konuştuğunu da anlatmış. Bu iletişimden dolayı bugün Işıl’ı önce duymaya sonra da görmeye başlamış. Gördüğünde korkmamasının ve gülümsemesinin nedeni de buymuş.

Işıl artık Yaren’in ev arkadaşı olmuş. Işıl Yaren’e insanları Yaren de Işıl’a perileri soruyormuş. Güneş gülümsemeye başladıktan hemen sonra Yaren ve Işıl; Yaren’in işyeri dediği yere birlikte gidiyorlarmış. Sonra tekrar aynı şeyleri yaparak eve dönüyorlarmış.

Yaren uyuduktan sonra peri kızı Işıl hemen uçarak evden çıkıp gökyüzünü sihirli peri tozları ile yıkayarak uyuyan insanların kulaklarına periler aleminde anlattığı hayallerini insanlara fısıldıyormuş. Yaren evden çıkmadan tüm şehirdeki çocuk, yetişkin yaşlı herkesin kulağına o geceki hayallerini anlatıyormuş.

Bir gün Yaren’in işyerinde konuşurken Işıl’ın örümcek ağına yapışmış gibi hissettiği insanlardan biri Yaren’i görünce gülümseyerek “merhaba” dediğine şahit olmuş. Yaren’le baş başa kalınca, sevinçle “gördün mü bak, anlattığım hayaller sonunda işe yaradı” demiş. Yaren’de “aslında ben bunun gerçek olabileceğine hiç inanmamıştım. Senin keyifli arkadaşlığını çok sevdiğim için sana bir şey dememiştim.” demiş. Işıl bunu biliyormuş, ama Yaren bundan utanmasın diye bir şey dememiş ve ona göz kırpmış. Işıl da Yaren de bu duruma çok sevinmiş. Sonra Yaren Işıl’a “biz seninle karşılaşalı önümüzdeki hafta bir yıl olacak. Sen insanlara üç yüz elli sekiz gece hayallerini anlattın ve bu hayallerin insanları dönüştürdü” demiş. Işıl söylenilen günün ya da yılın ne demek olduğunu tam anlamasa da insanlar yaklaşık otuz güneş gülümsemesinden sonra farklı bir isim ve farklı rakamlar kullandıklarını fark etmiş. Yaren’in söylediği güneş gülümsemesi değişimiyle alakalı bir şeymiş. Onun için olan çok güzelmiş. Bunun Yaren için ne anlama geldiğini hazır yanlarında kimse yokken Yaren’e sormuş. “Yaren üç yüz elli sekiz gece insanlara hayal anlatarak ben sana göre iyi bir şey yaptım mı ya da sizin birbiriniz için kullandığınız ifade ile başarılı oldum mu?” demiş. Yaren de gülerek “bana göre evet başarılı oldun. Ancak Kağan Bey’e göre başarısızsın.” demiş. Işıl da gülerek “senin için başarılıysam bu kutlama gerektirir” diyerek dans etmeye başlamış. Dans etmeye devam ederken “Peki, Kağan Bey’e göre neden başarısızım?” diye sormuş. “İnsanların patronları genelde çalışanları ne yaparsa yapsın ona daha az para vermek için onu başarısız bulurlar; bir yıl içinde elde edilen sonucu zamana çok yayılmış bulurlar” diye kıkırdayarak cevaplamış.

Işıl zaten insanların yüzlerini asmak için kendilerine buldukları yöntemleri anlamıyormuş. En çok araba süren insanların öfkelerine gülüyormuş. Zaten insanlara da en çok bu öfkelerine güldüğü hayallerini ya da ciddiyet gerektirmeyen durumlarda takındıkları aşırı ciddiyet maskelerini düşürdüğü anları anlatıyormuş.

Kağan Bey’in gülümsemesinin onlar için bu kadar önemli olmasının nedeni de birlikte yaşadıkları şu olaymış. Bir gün Kağan Bey Yaren’i ofisine çağırmış ve teslim etmesi gereken raporu bir saat geç teslim etti diye Yaren’i uzun uzun azarlamış. Kağan Bey görmese de o zaman Işıl da odada her şeye şahit olmuş. Odadan çıktıktan ve kimsenin onları dinlemediğinden emin olduktan sonra Yaren “Peri kızı Kağan Bey’i neşelendirirsen sen bu işi kesin başarmış olursun” demiş. İşte o gün bugünmüş. Çünkü, Kağan Bey’in ciddi ve ters tavrı yerini gülümsemeye bırakmış. O akşam Işıl ve Yaren kutlama yapmışlar. Kutlama sonrası peri kızı Işıl yine tüm insanlara uykularında hayallerinin yanında bu defa “Neşe benim yoldaşımdır, karanlıkta ışığımdır” tekerlemesini de fısıldamış.

Işıl her gece gökyüzünü sihirli peri tozları ile yıkamaya; insanlara hayallerini ve mucizelerini her gece fısıldamaya devam etmiş. Bu fısıldamalar süresince Yaren evlenmiş; onun kızı İrem olmuş. Dünyada sadece üç insan Işıl’ı görüp konuşsa da İstanbul’da birçok insan kahkaha atmaya başlamış.

Işıl, Yaren’e ve ailesine insanlara anlattığı hayalleri akşam yemeklerinde anlatıp; hep birlikte kahkahalarla eğleniyorlarmış. Geceleri de Işıl yine kulaklarına insanların hayalleri, umutları, mucizeleri anlatmaya devam etmiş. Yaren bir gün Işıl’a “Işıl senin bize anlattığın bu hayalleri bir kitap yapalım mı?” demiş. Işıl buna çok sevinmiş ve yine dans etmeye başlamış. Dans ederken de “bu muhteşemm bir fikir” demiş.

Yaren ve Yaren’in eşi Buğra işten geldikten sonra hangisi kızları İrem ile ilgilenmiyorsa o, Işıl’ın hayallerini yazıyormuş. Işıl insanlara kendi hayallerinin yazılı olarak kalacak olmasından, insanların hayatlarına şahit olmaktan ve her gece insanları ziyaret etmekten çok mutluymuş. Bu ziyaretlerinde hayalleri mutlaka insanlar uyuduğunda ya da anlık daldıkları anlarda anlatıyormuş. İnsanlar uyanık olduğu zaman çoğuna bir metreden fazla yaklaşamıyormuş. Konuşsa bile hiçbiri onu duymuyorlarmış. Oysa uyuduklarında ya da anlık daldıklarında peri kızı onların omzuna konuyor ve konuştuklarının hepsini anlıyorlarmış. Bunun neden olduğunu Yaren’le çok düşünmüşler. Sonra Yaren bu konuyu çözmüş. İnsan da ego denilen bir form olduğunu ve bu formun çoğunlukla o insanı içindeki çocuktan uzaklaştırdığını anlatmış. İnsanlar uyuduğunda bu ego denilen şey ortadan kalkıyordu ve o zaman Işıl da bütün insanların içindeki çocukla konuşabiliyormuş.

Kitap bitmiş ve okuyan herkesin içindeki çocuğu eğlendirmeye başlamış. İrem konuşmaya başladığında artık Işıl’ın periler alemine dönme zamanı gelmiş. Işıl bu anlattıklarını hiç unutmayacak üç insan olduğunu bildiği için insanların İstanbul’da yeniden neşeyi unutmayacağından eminmiş. Yaren, Buğra ve İrem’in neşe ile burunlarına sarılmış. İrem bu sarılmanın ne olduğunu anlamasa da Yaren ve Buğra tam hüzünlenerek Işıl’a yeniden sarılacakken; Işıl yeniden dans etmeye başlamış. Işıl’ın dans etmeye başlaması ile hep birlikte

“Ben bir periyim, ben bir periyim.

İşim gücüm, işim gücüm, neşedir benim.

Ben bir periyim, ben bir periyim.

İşim gücüm, işim gücüm, neşedir benim.” şarkısını söylemeye başlamışlar. Dans edip eğlendikten sonra Işıl, her birinin burunlarına bir öpücük kondurup; yolculuk için olan sihirli peri tozlarını önce ayaklarına bulamış; daha sonra avuçlarını doldurup peri tozlarını gökyüzüne savurup altında dans etmeye başlamış. Tüm peri tozları Işıl’ın kanatlarını doldurduğu anda Işıl dünyada gözden kaybolup; periler aleminde belirmiş.

Işıl periler alemine döndükten sonra insanlar yeniden neşelerini kaybetmesinler diye bu defa rüyalarında onları ziyaret edip; hayallerini anlatmaya devam etmiş.

Sahi, sizin rüyanıza hiç Işıl gelip; hayallerini anlattı mı?

Start typing and press Enter to search

Skip to content