TÜRK EDEBİYATINDA ÇOCUK 2. BÖLÜM

Print Friendly, PDF & Email

Çocuk deyince aklımıza hep iyiliğin, güzelliğin, sadeliğin ve saflığın anlamı gelir. Bu kadar değerli anlamların sembolü olan ‘çocuk’ illaki edebiyatta da kendini gösterecektir. Çocuk edebiyatı dediğimizde ise amacımız: çocukların hayal güçlerini geliştirecek, kitap okuma sevgisi aşılayabilecek, edebi anlamda bakış açısı geliştirebilecek kitaplar üretmek olmalıdır.

Dünyada çocuk edebiyatının gelişimine göz atacak olursak 18. Yüzyılın sonlarına kadar kilise etkisinde, tamamen din içerikli çalışmaların olduğunu ve özellikle de çocukların gelişiminden ziyade dinsel alt yapılarını destekleyici batıl ve gerçek olmayan bilgilerle örülmüş eserlere rastlamaktayız. Ortaçağ toplumlarının özellikle yüzyıllar boyunca kilisenin etkisinde kalmasından dolayı çocuklarla ilgili çalışmaların hiç birine izin vermemesi, çocuk istismarının gizli ya da açık tüm boyutlarıyla toplumun her kesiminde mevcut olması böyle bir gelişmeyi gereksinim haline getirmemiş, hatta hiç görmezden gelmiştir.

Peki çocuk edebiyatı nedir?

Çocuk edebiyatı, çocuğun yetiştiği ortamda, kendi dünyasında onların dikkatlerini toplayacak, yönlendirecek, duygularını ve kendilerine has duru ve saf düşüncelerini ifade edebilmelerine imkan veren, diliyle, anlatım üslubuyla, tarzıyla ve seçtiği kelimelerle onlara hitap eden, okuma becerisinin alışkanlık halinde bünyelerinde yer etmesine zemin hazırlayan edebiyat türü olarak ifade edilmektedir.

Başka tanımda ise çocuk edebiyatı ilk çocukluk dönemindeki bireylerin hayal, duygu ve ilgilerine göre ortaya koyulmuş yazılı ve sözlü tüm yapıtları içermektedir. Bu bağlamda çocuk edebiyatı ürünleri çocukların tüm gelişim alanlarını destekleyebilmektedir. Zihinsel faaliyetlerin olduğu bilişsel gelişimi, dil becerilerini kapsayan dil gelişimi, sosyal gelişimi ve duygusal gelişimi gibi farklı gelişim alanları bu ürünlerle desteklenebilir.

Çocuk edebiyatı ürünleri çocuklara erken çocukluk döneminde birçok becerinin ve kavramın
öğretilmesinin yanında, çocukların dil becerilerinin gelişimini de desteklemektedir. Bu anlamda okul
öncesi öğretmen adaylarının çocukların ilgi ve isteklerine uygun, gelişim özelliklerine katkı sağlayan
çocuk edebiyatı ürünlerini tanımaları ve bilgi sahibi olmaları önem arz etmektedir. Çocuk edebiyatı
ürünleri çocukların okumasını eğlenceli hale getirerek onların okuma alışkanlığı edinmelerini
desteklemektedir. Bu türdeki edebiyat ürünleri çocuklara okuma alışkanlığı kazandırarak onların hayatı anlamlandırmalarına yardımcı olmaktadır. Bunu yerine getirirken farklı edebi ürünleri kullanmaktadır.

Masal, fabl, roman, çizgi roman, fıkra, bilmece, gülmece, anı, öykü, tekerleme, şiir, mektup, efsane, hikâye, destan gibi türlerle bu işlevi yerine getirmektedir (Dilidüzgün, S. (2004). Okuma öğretimi hedefleri bağlamında Türkçe ders kitaplarındaki çocuk edebiyatı ürünleri. Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(2), 43-55.)

Türk edebiyatını incelediğimizde sözlü eserler ve yazılı eserler olarak ikiye ayırabiliriz ve bu şekilde değerlendirebiliriz. Sözlü eserler dahilinde, önce yetişkinler için anlatılan, çıkış tarihi tam olarak belli olmayan Dede Korkut, Ferhat ile Şirin, Battalgazi, Köroğlu gibi eski Türk öykü ve destanlarını görebiliriz.

Kadım Türk devletlerinde çocuk önemli bir toplumsal varlık olarak görülmüş ve bunun üzerine çok çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Özellikle yapılan araştırmalarda çocuklara yönelik hem ilerleyen yaşlarında kendilerine birikim olması, hem de yaşadıkları toplumun kurallarını öğrenmeleri adına ortaya konan oyunlar, söylenceler, fıkralar, masallar, anlatılar, çocuklarında içinde bulundukları toplumlarda anlatıla gelmiştir.

Bunları yazılı bir kültürel dökümantasyon bilgisinden ziyade sözlü kültürün günümüze kadar aktarıla gelmiş örneklerinden öğrenmekteyiz. Dede korkut hikayelerinde çocuklarla ilgili verilen misallerin en başında Dirsehan oğlu Boğaç han hikayesi, çocukların hem dil, hem kültür, hem yaşadıkları toplumun savaş ve mücadele kuralları, hem cesaret, akıl, bilgi, birikim hem de hızlı kara verebilme yeteneklerini nasıl geliştireceklerine ait mesajlarla doludur.

Ayrıca Kömeçoğlu Durali, Haydarların Hüseyin, Pehlivanbaşlı Küçük Ömer, Keloğlan ve daha bunun gibi çoğaltabileceğimiz yüzlerce masal ya da hikayede çocukların zekalarını, bilgi ve becerilerini, cesaretlerini ortaya koydukları masalları, Türk Edebiyatı çerçevesinde sözlü edebiyat geleneğimizin çocuklara yönelik örnekleri olarak sıralayabiliriz.

Türklerin İslamiyetten önceki dönemlerde devlet geleneği çerçevesinde özellikle han, kağan, yabgu, tegin, türegin gibi ünvanlarla yöneticilik makamına oturtulmaları, bu arada daha yaşlı ve tecrübeli hocalardan dersler alarak ilerleyen zaman içinde yöneticiliği ve savaşçılığı öğrenmelerine ilişkin faaliyetlerdeki üstlendikleri aktif rolü görmekteyiz. Bu çalışmaların söz sanatını bilen ozanlar tarafından kopuz ya da davul eşliğinde sözlü edebiyatın içine yerleştirilen destanlara konu edilmesi, söylenmesi de Türk tarihinde çocuklarla ilgili edebi eserlerin varlığına delil olarak görülmektedir.

Türklerin Karahanlı devleti döneminde Sultan Satuk Buğra Hanın, peygamberimizi rüyasında görerek Muhammed Satuk Buğra ismini alması ve İslamiyete girmesi ile devletin resmi dini olarak kabul edilmesi söz konusu olduğu tarihten itibaren çocuklarla ilgili edebi çalışmaların da biraz daha çeşitlendiğini, daha geniş bir zemine yayıldığını, kahramanlık öykülerinin yanında din temalı öykülere de konu edildiğini görmekteyiz.

1700’lü yılların sonu 1800’lü yılların başından itibaren Osmanlı Türk Edebiyatında Çocuklara yönelik önemli çalışmaların olduğunu görmekteyiz. 1890’lı yıllara kadar yapılan çalışmalar neticesinde çeşitli isim ve hacimlerde yirmi çocuk dergisinin bulunduğunu görmekteyiz. Tanzimat ile birlikte bu sayının 23’e çıktığını görmekteyiz.

Dil konusunda çocukların anlayamayacağı savunulur. Oysa Osmanlı toplumu içinde eğitim ve öğretim gören çocukların her biri çok doğal olarak o alfabeyi öğreniyor ve bununla okuyup yazmaya başlıyorlardı. Böylece dil konusunda da herhangi bir zorlukla karşılaşmaları da mümkün değil di. Kaldı ki yapılan incelemelerde en başta ilk çocuk dergisi olan “Mümeyyiz” olmak üzere tüm dergilerdeki dil ve çocuklara yönelik kullanılan yazı üslubunun çok sade ve anlaşılır olarak seçildiğini, bu şekilde dergilerin oluşturulduğunu görmekteyiz.

Böylece Osmanlı devleti bünyesinde tanzimata kadar çocukların edebiyatta ve sanatta yerleri yoktu gibi saçma sapan bir fikrin ortaya atılması ya yersiz bir düşüncenin ürünü olarak görülmeli ya da kasti bir saldırının sonucu olarak telakki edilmelidir.

Çocukların ruh dünyasına inebilen bir çok eserin verildiği ve günümüze kadar ulaşabilmiş eserlerden anlaşıldığı kadarıyla Türk toplum yapısında önemli bir yere sahip olan çocuğa anlatılan masallar, hikayeler ve kıssalar zaman zaman yazılı eserler halinde arşivlenmiş ve bugüne kadar ulaşan örneklerinde çocukların okuyabileceği, anlayabileceği tarzda sade ifadeler, seçkin kelimeler ve basit cümle kuralları ile ortaya koyuldukları görülmektedir.

Dolayısıyla modern çağ diye bir sınıra oturttuğumuz ve 1900’lü yıllarla başlattığımız tarihin öncesinde de yaşayan, canlı ve dinamik bir toplumun var olduğunu, bu toplumun en önemli unsurunun çocuklar ve kadınlar olduğunu göz ardı etmemek en önemli husustur.

1873 yılında Fransa’nın Poun a Mousson şehrinde toplanan kilise kardinalleri seviyesindeki konsilde kadının ve çocuğun yeri saatlerce tartışılmış ama sağlam bir zemine oturtulamadığı için her ikisinin alınıp satılabilecek bir met’a olarak görülmesinin uygun olacağı kararına varılmıştır.

Aynı yıllarda Türk dünyasında çocuğun ve kadının kıymetini ortaya koyabilmek için kullanılan bir cümleyi sizlere aktarıp, batı edebiyatındaki çocuğun yeri ile, bizdeki çocuğun yeri hakkındaki mukayeseyi de yüksek vicdanınıza bırakmak istiyoruz.

Bizde kadına evin sahibi anlamında “beyt el Rab” denirken, çocuğa hitap edilirken de “Göz ışığım, gönül sürurum, sevgi tomurcuğum” gibi cümlelerle tezyin edilen edebi eserler ortaya konulmakta idi. Varın mukayeseyi siz yapın.

Elbette ki; çocuk edebiyatı başlı başına üzerine kafa yorulacak, içeriğinde en ince ayrıntıların bile hassasiyetle işlenmesi gereken bir dal olup önemi tüm yazarlar tarafından vurgulanmalıdır. Çünkü burada okuyucu çocuktur. Çocuk okuduğu, gördüğü, dinlediği her şeyi hafızasına alacak ve belki de davranışlarını ona göre şekillendirecektir. Geçmişten günümüze kadar gelen Türk çocuk eserlerinin çoğu bu önemi vurgulamış ve bir çok çocuğun kalbine girmeyi başarmıştır.

 

 

 

Start typing and press Enter to search

Skip to content