MASAL DİNLEMEK İHTİYAÇ MIDIR ?MASALLAR SADECE ÇOCUKLAR İÇİN MİDİR ?BÜYÜKLERİN DE MASALLARA İHTİYAÇLARI VAR MIDIR ?

Print Friendly, PDF & Email

Masallara olan ihtiyacımız bence artıyor, hızlanan dünyada ve modern yaşamda daha fazla zihinsel ve mantık beynimizi kullanıyoruz ki bu bazı alanlarda gerekli de; ama dengeyi koruyabilmek için duyusal beynimizi de yok saymamız gerekiyor. Çünkü duyusal beyinin, yok sayılması, üzerinin örtülmesi, görmezden gelinmesi, etkisizleştirilmesi bizleri mutsuzlaştırıyor, duyuların daha az kullanılması yaşamımızı monotonlaştırıyor, tatsızlaştırıyor, bakış açılarımızı daraltıyor.

Filmler, romanlar, öyküler de bir ölçüde duyusal ve sezgisel beyine hitap ederler, hayal kurdurturlar ama masallardan farklı olarak gerçek hayata daha yakın bir dil kullanırlar, daha mantıklı ve gerçekçidirler, sınırlar daha nettir, sebep sonuç ilişkisi daha fazla hazır olarak sunulur.

Masallar mantıklı olasılıkların dışına çıkarlar, cüret ederler, sınırları zorlarlar, imkansız görünenler mümkün olur, var görünenler yok olur, yok görünenler var olur, uzağı yakın yakını uzak ederler. Zaman bile tersine dönebilir. Bu nedenle masal anlatmaya başlarken bildiğimiz anlamdaki gerçek yaşama perde indiririz, tüm bunlar masalda anlatılan kişilik ve düşünce olasılıklarının daha çok duyusal ve sezgisel beyne, bilinç dışına, bilinç altına ulaşmasını sağlar.

 

Yine aynı nedenlerle masalların pikolojik ve arkaik bir dil kullanıyor olmaları, simgeler, metaforlar ve arketipler aracılığı ile bilinç dışına erişebilmelerine, genele hitap edebilmelerine; her kese ve her yaşa ulaşabiliyor olmalarına, sezgisel ve duyusal beynimizi harekete geçirebilmelerine imkan sağlar.

Masallarda kullanılan simgesel dil her yaşın ve herkesin ihtiyacına göre farklı şekilde yansımaların oluşabilmesine olanak sunar. Örneğin kuyuya düşmek, kuyuya atılmak farklı kişilerde ve yaşlarda farklı yaşanmışlıkları simgeleyebilir; işini kaybetmiş bir yetişkin için işten çıkarılmayı, arkadaşları tarafından dışlanan bir ergen için akran zorbalığını, boşanma sürecindeki bir eş için biten evliliğini, sosyal hayata adaptasyon sürecindeki bir çocuk için ebeveyni tarafından koyulan kuralları aynı masalda aynı anda simgeleyebilir. Aynı şekilde kuyudan çıkabilmek, hatta kuyudan çıkmadan önce değişip, dönüşmek, farklı hazinlerle karşılaşmak ta farklı süreçlerin farklı çözüm olasılıklarını kapsayabilir. Örnekler ve olasılıklar sınırsızdır ama kişiye özeldir, kişinin o anki durumuna, duygu durumuna spesifiktir. İhtiyacı olan kişiye ihtiyacı olan alanda ihtiyacı olduğu oranda yansır.

Bu anlamda masallar diğer metinlerden ayrılırlar ve olağan üstü şekilde iyi gelen, iyileştiren bir özelliğe bürünürler. Bir anlamda masal bir şablondur, canlıdır, esnektir, her anlatımda ve her anlatıcıda yeniden canlanır, hareketlidir, her yaşa ve her döneme adapte olabilir; ihtiyacı olana ihtiyacı olduğu kadar ulaşır ve kişi aynı masaldan farklı zamanlarda farklı mesajlar ve ipuçları alabilir. Suya konulduğunda şişen, kuruduğunda küçülen bir sünger gibi.

Yetişkinler gündelik hayatta çocuklara göre daha fazla analitik düşünürler ve yaşamı daha fazla mantık beyni ile algılarlar, eleştirip mukayese ederler, ölçer ve biçerler, ayıklarlar, ayrıştırırlar, kategorize ederler, sıralarlar, elerler; sınırlar çizerler… Daha fazla imkansızlar ve mümkünsüzler vardır. Ama duyusal beyin sadece odaklanır, hisseder, yapar, çözer, üretir: “İmkansız !” yerine “Belki ?” der, “Mümkünsüz !” yerine “Acaba ?” der. Kişiye daha fazla seçeneğin, çözümün, farklı olasılıkların, farklı bakış açılarının var olduğunu hissettirir.

Bu nedenle masallarda direkt kelimeler ve sözcükler yerine sembol ve şablon bir dil vardır. Aynı masaldan aynı kişi farklı zamanlarda farklı sonuçlara ulaşabilir. Veya aynı masalı aynı anda dinleyen farklı kişiler farklı mesajlara ulaşabilirler. İlk okuduğunuzda veya duyduğunuzda size saçma ve sığ gibi gelen bir masal onu dinlediğinizde, hissettiğinizde, onunla bağ kurmaya başladığınızda, onun size söylemek istediklerini söylemesine izin verdiğinizde tahmin edebileceğinizden çok fazlasını söyler.

Farklı bakış açılarıyla bakabilme yeteneğimizi geliştirirler, kendimize ve etrafımıza, etrafımızdakilere karşı farkındalığımızı artırırlar, ilişkilerimizi onarırlar. Yaşamı siyah veya beyaz olarak görmekten, ya hep ya da hiç olarak algılamaktan vazgeçeriz. Başkalarının ayakkabılarıyla yürümeye başlarız; masalar empati yeteneğimizi de geliştirirler.

Bireyselleşen bir dünyada yaşıyoruz ama hala birbirimizle bağlantı halindeyiz, bağ kurmaya ihtiyaç duyuyoruz, bunu görmek ve kabul etmek zorundayız. Son dönemlerde yaşamakta olduğumuz pandemi sürecindeki izolasyonların ve sosyal hayattaki kısıtlamaların bu durumu biraz daha fark etmemizi sağladığını düşünüyorum. Bu noktada biraz masal okumak yerine masal anlatmaya da değinmek istiyorum. Masalı yazılı bir metinden okuduğumuzda masalda anlatılanları biliriz, birisi bize okuduğunda duyarız, biz okuduğumuzda söylemiş oluruz. Ama masal bize anlatıldığında veya biz birine, birilerine masal anlattığımızda bağ kurmaya ve anlamaya başlarız. Masal anlatmak bağ kurmaktır; kendimizle, çevremizle, masalla, yaşamla bağ kurmaktır. Bağ kurmak isteyen ve bağ kurmak için çaba gösteren her kes masal anlatabilir. Bağ kurmadan anlatamayız; sadece söylemiş oluruz. Bu nedenle masal anlatmaya ve anlatılmaya her yaşta ve özellikle yaşadığımız dönemde daha fazla ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum.

Dr Özgül KÖSE

Tıp Doktoru

Masal Terapisti

Masal Anlatıcısı

E-posta: ozgulmasallar@gmail.com

İnstagram: ozgulmasalterapi

GSM: 5438902459

 

Start typing and press Enter to search

Skip to content