
Derleme Masal.
Derleyen . Selman Devecioğlu
Kaynak Kişi, Hatice Demir, Mersin Erdemli, Yaş 75
Bir vardı, bir yoktu,
Güneş vardı, yağmur yoktu.
Kurdun aklı hep yemekteydi,
Çakalın gözü kemikteydi.
Tilki ise kıvrak zekâlıydı,
Ne görse, hep içten bakmalıydı.
Söz burada düğümlenir,
Haydi çocuklar koşalım, yoksa masal tükenir.
Kulağını aç, gönlünü hoş tut,
Öğütle gelen sözü bala kat yut.
Ders alınmazsa geri dönülmez,
Ah vah edersen kimse dinlemez.
Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçlarla dolu ormanın derinliklerinde, yalnızca bir tek sokağı olan gizli bir vadi varmış. Bu vadide, birbirine sıkı sıkıya bağlı bir at sürüsü yaşarmış. Bu sürü, birlikte ömür sürer, birlikte suya iner, birlikte otlarmış. Aralarında dayanışma hâkimmiş. Zayıfı güçlüye yardım eder, gençler yaşlıların önünü açarmış. Birlik ve düzen onların yegâne yasasıymış.
Ama bir gün, ormanın uzak köşelerinde dolaşan aç bir kurt, bu vadideki sürüyü duymuş. Gözleri parlamış, midesi guruldamış. “Demek yalnız bir sokakları var… O zaman yolları da bellidir,” demiş kendi kendine. Yola koyulmuş kurt. Yolun yarısında çakala rastlamış. Çakal, gözleri çukurlaşmış, karnı kemiklerine yapışmış hâlde, ağzı kulaklarında sırıtarak bakıyormuş. Kurt seslenmiş:
— Çakal kardeş, aç mısın?
Çakal kahkahaya yakın bir sırıtışla cevap vermiş:
— Sorma be kurtum, açlık bizde misafir değil, ev sahibi! Bir günlük değil, beş günlük değil… Açlık bizde daimi!
Kurt başını sallamış:
— Öyleyse gel, ben sana bir ziyafet ayarlayayım.
Beraberce at sürüsünün her sabah suya indiği sokağa doğru ilerlemişler. Sokağın bir kenarına kurt, diğer ucuna çakal geçmiş. Az sonra sürü görünmüş. Atlar, suya inmek üzere yavaş yavaş sokaktan geçerken, kurt birden çakalı yanına çağırmış:
— Bak hele gözlerim kızarmış mı?
Çakal hemen gözlerine bakmış:
— Hem de köz gibi ağa!
— Dolan bak bakalım, kuyruğum inip kalkıyor mu?
Çakal arkasına geçmiş, kurt kafasını onaylar gibi sallamış:
— Öyleyse geç yerine otur.
Çakal yerine geçmiş, sokağın kenarından gözlerini sürüye dikmiş. Tam o sırada kurt, birden zayıf bir ata yıldırım gibi atılmış, dişlerini saplamış. Diğer atlar ürkerek kaçışmış. Kurt, çakalı yanına çağırmış. İkisi de atı yemiş, midelerini doyurmuşlar. Ama doyan sadece kurtmuş. Karnı şişince, oradan uzaklaşıp gitmiş.
Çakal ise leşin başında birkaç gün geçirmiş. Ne kemik bırakmış ne kıkırdak. Lakin birkaç gün sonra açlık yeniden kapısını çalmış. O da düşünmüş:
“Ben de kurt kadar akıllıyım, neden ben yapmayayım aynısını? Bu sefer ben avlarım birini!”
Yola çıkmış, sürünün yoluna giderken bir tilkiye rastlamış. Tilki gözleriyle etrafı kolaçan ediyor, kuyruk sallamıyor ama dikkatle yürüyor.
— Ey tilki, karnın aç mı?
Tilki tebessümle cevaplamış:
— Hem de nasıl! Günlerdir midem unuttu yemek neymiş.
Çakal kabararak:
— Gel benimle, bugün ziyafet var!
Birlikte sokağa varmışlar. Sokağın bir ucuna çakal, diğer ucuna tilki geçmiş. Az sonra at sürüsü görünmüş. Çakal eğilmiş, tilkiye seslenmiş:
— Gel bak bakalım gözüm kızarmış mı?
Tilki yaklaşmış, dikkatle bakmış:
— Kızarmamış ağa. Gözlerin taş gibi duruyor.
Çakal kaşlarını çatmış:
— Dolan bak arkama, kuyruğum inip kalkıyor mu?
Tilki bakmış:
— Kalkmıyor ağa. Sanki uyuyor gibi.
Bu cevaplar çakalın canını sıkmış:
— Sen bu işlerden ne anlarsın! Otur yerine, boş konuşma!
Tilki köşesine çekilmiş, ama olup biteni dikkatle izlemeye başlamış. Derken çakal, bir anda sürüye dalmış. Güçlüsüne zayıfına bakmadan saldırmış. Ama işler planladığı gibi gitmemiş. Saldırdığı at, çakalı öyle bir çifteyle savurmuş ki, çakal havada döne döne yere çakılmış.
Tilki yavaşça yanına gelmiş, eğilmiş, gözlerine bakmış:
— Ağa, gözlerin şimdi kızarmış…
Sonra kuyruğuna bakmış:
— Kuyruğun da inip kalkıyor artık… ama nefes nefese!
Kıssadan Hisse:
Bir işi sadece görünüşle öğrenmek, ustalık getirmez.
Her yiğidin yoğurt yiyişi vardır, ama her çakal kurt olamaz.
Açgözlülük, kibir ve taklit, çoğu zaman ayakları yerden keser ama sonunda yere çarpar.
Akıllı olan, başkasının düşüşünden ders çıkarır.
Tilki gibi izle, sabırla öğren, kendini bilmeden ileri atılma.
Ama şunu unutma, sakın ha sakın büyüklenme, kibre kapılma.