AYNI DALA KONAN RUHLAR
Yazarın Kendi Sesinden Dinle
Ervah-ı ezelde; her şeyin öncesinde, ruhların yaratıldığı o zaman diliminde
Belliydi her bir ruhun olacaktı bir hikâyesi de
Hikâyeler, hikâyeler bizleri birbirine bağlayan ilmekler
Anlarsan birinin hikâyesini çözersin düğüm düğüm ilmeği
Başka hikâyeler de gelir, bulur seni
Değil midir ki, evren de bir hikâye?
Evren mi benim içimde, ben mi evrenin içinde?
Hepimiz aslında değil miyiz, birbirimizin yüreğinde?
Anlarsak, ne mutlu bize…
Unutma güzel yâren! Değerli senin de hikâyen.
Hepimiz minik, küçücük patikalarımızda ağır aksak ilerlerken
El uzatanlarımız çok olsun diliyorum ve kabımdakileri kabınıza dökmeye niyet ediyorum.
Nakış nakış işlediğim, ilmek ilmek ördüğüm sözcükleri
Şimdi kalbinize bir nefesle yolluyorum.
Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masalların anlatıldığı,
Canlıların ruhlarının ezeli ve ebedi buluştuğu,
Cennetten bir köşe düşledim düşümde.
Cennet! Değil midir ki, aslında AŞK’ın olduğu her yerde?
Ruhlarımız kuş olmuş uçuyordu özgürce
Her birinin eşi vardı ve birbirlerini arıyorlardı
Yalnız eş olacaklar değil;
Aynı türküde ağlayacak, aynı şarkıda dans edecek,
Gözleriyle birbirini anlayıp dinleyecek,
AŞK’ın birlikten geldiğini hissedeceklerde arıyorlardı.
Ve aranılan bulurdu arayanını…
Zamansızlık ve mekânsızlık vardı bu âlemde,
Ruhlar meşk ederlerdi sadece.
Ve kocaman bir ağaç yuvaydı tümüne
Ağaç, dallarını kıvırarak sonsuzluğa uzanıyordu.
Eğilip bükülmez görünen o ağaç, belli ki
Bir yılan misali kıvrılarak dans ediyor,
Tüm ruhları dans ile ahenge çağırıyordu.
Dans eden ruhlarsa sezgilerinin rehberliğinde
Kendine benzer ruhlara yakınlaşıyordu
Ya duyulan ezgi?
Fısıltı gibi esen rüzgârların; yemyeşil, pırıl pırıl yaprakları
Bir yayın teli titrettiği gibi titrettiğinde
Ve buna kalbin davul gibi sesi eklendiğinde
Yayılıyordu, âlemin her köşesinde
İşte, hayat ağacıydı onun adı
Dedim ya, tüm ruhlar orda toplaşırdı
Ve Ruh Kuşları denirdi orda onlara
Ruh Komşusu olurlardı birbirlerine dünyada
Unutma! Ezelde aynı dala konanlar;
Dünyada ebedi aynı türküyü şakırlar,
Nihayetinde birbirlerine kavuşurlar.
Ah! Ruh kuşları, ruh kuşları…
Kimi anlarda birlikte havalanır,
Kıvrım kıvrım dalların arasında dolanırlardı.
Hayat ağacının tepesinde toplanır da,
Ucu bucağı olmayan semayı seyre dalarlardı.
Ve dünyada buluşacaklar, aynı dalda otururlardı.
Hayranlıkla gördükleri sema yerde miydi, yer gökte mi?
Gökteki güzellik yere iner miydi?
Ve ruhlar!
Gökten yere yansıyan güzelliğin peşine takılıp
Yeryüzünde yaşamayı düşler miydi?
Düşlediler ve ruh kuşları
Beden libasına bürünerek
Dünyaya teşrif ettiler.
İşte, o gün siyah ruh kuşuyla
Beyaz olanı, bir kubbe misali gökten,
Yere indiler süzüm süzüm süzülerekten
Ezelden izledi onları diğerleri
Ve sırası gelince hiç biri beklemedi.
Her biri dağıldı yeryüzüne, inci taneleri gibi
Şimdi siyah kuş ile beyaz kuş
Beden elbisesinde ve kim bilir, dünyanın hangi köşesinde
Nasıl bulacaklardı birbirlerini?
Belki, bir buğday gibi tarlada öğütülecek, tüm kabuklarından vazgeçecekler
Bazen hamur olup teknede aralıklarla yoğrulup fırında, ateşte pişecekler
Kimi zaman, bir girdaba sürüklenip karanlık kuyularda yol, iz sürerek
Ama sevgisini ve umudunu kaybetmeden ilerleyecek ilerleyecek
Kalplerinin sırlarına ereceklerdi.
Şairin ( Halil Cibran) dediği gibi:“Sevgi sizi çağırınca onu takip edin,/Yolları sarp ve dik olsa da…
Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi,/Telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da…”
Çünkü yaşamın tadı olmaz; siyah beyazda, beyaz siyah da buluşmazsa?
Yeter ki ruhlarımızın bildiği unutulmayıp onlar hep duyulsa
Gün gelecek, gün geçecek, siyah ile beyazın birliği hiç bitmeyecek
Gece günü takip edecek, karanlığın içinden bir el uzanıp bir diğerini aydınlığa çekecek
Siyah ve beyaz beden libasında, toplanacaklar bir gün bir çemberin şifa halkasında
Anlatılan hikâyelerde hatırlayacaklar.
Ve birbirlerini bir şiirin dizeleri gibi
Cümleyi oluşturan sözcükler misali tamamlayacaklar
Ruhları konuşacak yeniden; içinden içinden, taa derinden
Ezelde kondukları dalı, yanlarındaki ruh kuşlarını
Ahenkle yapılan dansları, söylenen şarkıları hatırlayacaklar
Orda başlayan hikâye, devam edecek masalların sesinde
Yeter ki DİNLE, UMUT var ya UMUT! Asla kaybetme!
Sizlere söylediklerim sizler gibi beni de sarıp sarmalasın,
Erelim BİR’liğimize, AŞK ile…
Bunca lakırdının ardına son bir hikâyem var, dinlerseniz size:
Her gün ve her şey öylesine sıradandı. Sıradan evinde yeni bir gün daha başlamıştı. Kalkınca yine annesini gördü, tabi sıradan bir şekilde. Kahvaltısını yaptı, hazırlandı ve annesine hoşça kal, deyip çıktı. Her şey çok sıradandı. Ama o gün sıradan olmayan şekilde mahalleye şapkacı dükkânı açılmıştı. Ayakları onu oraya doğru adeta sürüklüyordu. Kontrol edemiyordu onu taşıyan, yere basan ayaklarını. Bu hiç sıradan bir durum değildi. Bıraktı kendini ve dükkâna girdi. İçerde renk renk şapkalar vardı. İçerdekileri selamladı ve şapkalara bakmaya başladı. Bir şapka ona göz kırpıyordu. Aldı ve başına taktı. Aynada kendine bakarken hatırladı. Bu yaşananlar hiç sıradan değildi. O anda annesi ile içeri giren bir kız çocuğu ona baktı ve annesine dönüp “ Şapka ablaya çok yakışmış, öyle değil mi anne?” dedi. Bunu duyunca şapkayı almaya karar verdi ve iş için yola koyuldu. Ofise gelince görevli onu selamladı, arkadaşlarıyla öğlen yemeğine çıktı. O gün iş yerinde yaşananlar hiç sıradan değildi. Ama tüm yaşananlar onu çok mutlu etti. İşten çıkıp eve gitmek üzere taksi durdurmak istediğinde iki taksi aynı anda geldi. Oysa her gün saatlerce beklerdi. Yani yine sıradan değildi. Eve varınca annesi onu karşıladı ve konuşma başladı: “Kızım, ne kadar mutlusun, ne oldu?”
-Anne, her şey başımdaki şapka yüzünden.
Annesi sordu: “Hangi, şapka?”
Ve sustu…
Cevabı ben vereyim dostlar, dükkânda unuttuğu ama hep başında olduğunu düşündüğü şapka. Şapka, onun ruhunun sesiydi. O ruh sesi bizi hiç yalnız bırakmadı ki… Biz onu duymayı bilirsek aynı dala konduğumuz ruh kuşlarını buluruz ve aynı türküyü şakırız. Ehh! Ne diyelim o zaman? Konduğumuz dalı hatırlamak için masallarda, hikâyelerde buluşsun ruhlar. Unutmayın! Aynı dalda aynı şarkıyı söylemektir masallar…
Sevgiyle, sevgimle…
Not: Masal Judith Libermann’ın Masal Bu Ya programında dinlenerek yeniden kaleme alınmıştır.