YEDİNCİ KARDEŞ

Print Friendly, PDF & Email

Merhaba çocuklar. Kaf dağından kucak dolusu selamlarla size misafir oldum bugün. Oradaki herkesin size selamı var. Özellikle Anka kuşu diyor ki, belki bir gün rüyalarında kaf dağına gelirlerse ben bütün çocukları sırtıma alıp Kaf dağını baştan başka uçarak gezdireceğim. Nasıl güzel değil mi Anka kuşuna teşekkür ediyoruz ve masalımıza başlıyoruz.

Kaf dağında bulunan Altın ağaç köyünde bir çiftçi yaşarmış. Bu çiftçinin altı oğlu varmış ama hiç kız çocuğu yokmuş. Nihayet bir gün anneleri oğullarını etrafına toplamış ve sevinçle bir kardeşlerinin daha olacağını söylemiş.

Büyük oğlan anne eğer bu seferde erkek kardeş gelirse biz başımızı alır gideriz. Hiç kız kardeşimiz yok. Biz kız kardeşimiz olsun. Diye itiraz etmiş. Annesi “oğlum Allah neyi dilerse o olur. Öyle deme” demiş ama diğer kardeşleri de ağabeylerine arka çıkmışlar.

Vakti saati gelmiş ve yeni bebeğin dünyaya gelme anı yaklaşmış. Anne büyük oğlunu hemen köyün ebesine göndermiş. Meğer köyün ebesi bu aileyi kıskanır ve hep onların hakkında kötü düşünürmüş. Çünkü kendisinin hiç çocuğu yokmuş ve çocukları da hiç sevmezmiş.

Hemen eve gelmiş annenin yanına girerken büyük oğlan demiş ki “Ebe nine biz ava gidiyoruz. Eğer erkek kardeşimiz olursa evin önüne siyah bir bayrak aç, kız kardeşimiz olursa beyaz bayrak as biz de ona gere gelelim yada gelmeyelim.”

Ebe kadın tamam demiş. Nihayet minik bir kız bebek dünyaya gelmiş ama ebe kadın kalbindeki kötülükten dolayı kapının önüne siyah bayrak asmış. Altı kardeş bunu görünce eve hiç uğramadan almış başlarını gitmişler bir dağ başına.

Küçük kız kardeşlerini hiç görmeden büyümüş. Sokakta oynarken arkadaşları ona altı kardeşli kız diye seslenirlermiş. Küçük kız bir gün anasına bunu sormuş. Anası bir şey dememiş ama kız ısrar edince olanı biteni hep anlatmış.

“Senin altı erkek kardeşin vardı ve senin doğduğun gün Kaf dağının ardındaki ala dağa ava gittiler, bir daha dönmediler.”

Küçük kız hemen çantasını toplamış ve kardeşlerini aramak için yola çıkacağını söylemiş. Annesi de babası da çok ısrar etmelerine rağmen kararından vazgeçirememişler.

Annesi “O zaman kızım” demiş. Ağılda duran kül atı al. Üstüne bin bari gideceğin yere kolay git. Ama ata hep deh de. Sakın çüş deme. Çüş dersen yok olur. Ormanın ortasında devler ülkesi var. Oraya da dikkat et. Sakın orada ortalık yerde kalma. Kardeşlerinin olduğu yere geldiğin zaman at zaten kendi kendine yok olur. Sende anlarsın kardeşlerinin yanına geldiğini.”

Kız tamam demiş. Annesinin babasının ellerini öpmüş. Kül renkli atı alarak yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş ve nihayet ormanın ortasındaki devlerin ülkesinin sınırlarından girmiş.

Etraftan gelen korkunç sesler, gürültüler, kahkahalardan dolayı kız kardeş korkmuş ve şaşırmış. Deh diyeceği yerde çüş deyivermiş. Tam o anda bindiği az ortadan kayboluvermiş çocuklar. Böylece yedi kardeşli kız ormanın ortasında devlerin sınırları içinde kalakalmış.

Ne yapacağını düşünürken çok uzakta bir ışık görmüş. Hemen o ışığa doğru yürümeye başlamış. Yürümüş yürümüş yürümüş nihayet ışığın olduğu yere gelince ardına kadar açık kocaman bir han kapısı görmüş.

İçeri girdiğinde bakmış ki bir dev anası ocağın başında soğan doğruyor, hem de ağlayıp duruyor. Dev anasının yanına yaklaşınca Selamün Aleyküm ana o soğanları doğramadan önce ıslatsan gözlerin yaşarmaz, sende ağlamazsın demiş.

Dev anası yedi kardeşli kızın dediğini yapınca hakikaten gözlerinin yaşarmadığını görmüş ve gürlemiş. “Saçlı kız saçaklı kız sen bana selam vermeseydin, soğanı ıslat demeseydin, canından can, etinden kan alırdım ama şimdiden sonra sen benim kızım oldun. Söyle bakalım bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde ne ararsın.”

Altı kardeşli kız başından geçenleri anlatmış ve “Kaf dağının ardındaki ala dağ da altı kardeşim var onların yanına gidip, anama babama son günlerinde onları kavuşturmak istiyorum.” Dev anası demiş ki, “Saçlı kız saçaklı kız, aladağ buraya çok uzak. Sen oraya ne o atla gidebilirsin, ne de kanatla. Hem orada kardeşlerin varmıdır yokmudur bilmiyorum. Sana yapabileceğim yardım sadece seni oraya götürmek olur. Ondan sonrasına karışmam” demiş.

Böylece yedi kardeşli kızı sırtına almış ve doğruca kâf dağının ardındaki ala dağa bir çırpıda götürüvermiş. Ala dağın eteklerine getirip bırakmış ve bundan sonrası senin bileceğin iş, benden buraya kadar deyip gerisin geriye evine dönmüş.

Altı kardeşli kız dev anasının bıraktığı yerde önündeki yoldan yürümeye başlamış. Yürümüş yürümüş yürümüş. Nihayet bir ormana gelmiş.

Bu arada da akşam olmuş. Kız hemen bir ağacın üstüne çıkmış ve sabahın olmasını beklemiş ama korkusundan nefes bile alamıyormuş.

Meğer o orman o civarda yaşayan ve adlarına gece çıkanlar denen bir kabilenin ormanı imiş ve onlarda geceleri ortaya çıkarak avlanırlarmış. Kızın olduğu yere gelmişler ve havayı koklamaya başlamışlar. İçlerinden bir tanesi burası bizden olmayan bir insan kokuyor demiş. Diğerleri de onu tasdik etmişler. Nihayet etrafı aramaya başlamışlar.

Nihayet sabaha karşı kızı saklandığı ağacın üstünde bulmuşlar ve hemen indirip elini kolunu bağlayarak yanlarına alıp kabilelerine götürmek üzere yola çıkmışlar. Ormandan geçerken önlerine altı avcı çıkmış. Her birinin elinde yayları ve okları olan bu altı avcı sabaha karşı gece avlananların bir insanı yakalayıp yanlarında götürdüklerini görünce hemen sormuşlar. “bunu nerden buldunuz, bu bir insanoğlu siz onu ne yapacaksınız.

Gece çıkanların başındaki “ormanda bulduk. Ormanda bulunan her şey bulanındır.”

Avcıların başındaki yiğit hemen gürlemiş. Bu bir insan ya verirsin ya alırım.

Gece çıkanların hepsi ormanın hemen yan tarafında nehrin kıyısında uzun zamandır yaşayan bu korkusuz ve cesur avcıların öyküsünü bildiği için korkuyla kızcağızı bırakmışlar ve ormanın içine girip kaybolmuşlar.

Küçük kız hemen onlara teşekkür edmiş. Avcıların başındaki adam kim olduğunu ve orada ne aradığını sorunca genç kız başına gelenleri, annesinden dinlediği kadarıyla bir bir anlatmış.

Bakmışlarki bu genç ve cesur kızla kardeşler. Hemen sarılmışlar ve hasret gidermişler.

Kardeşlerinin oturduğu evin önüne gelince dev anası altı kardeşli kızı sırtından indirmiş. Sonra da “benden buraya kadar sen ağalarınla buluş, sonra onlar seni düze indirir, altın ağaç köyüne ananın babanın yanına götürürler.”

Genç kız dev anasına teşekkür etmiş ve ağabeylerinin kaldığı eve girmiş. Ortalıkta kimseler yokmuş. Hemen evi bir güzel temizlemiş, çok güzel yemekler yapmış ve bir dolaba girerek saklanmış.

Ağabeyleri eve gelince bakmışlar ki ortalık temizlenmiş, çok güzel yemekler yapılmış. Hepsi şaşırmışlar. Bir güzel karınlarını doyurmuşlar ve ertesi günü yine ava gider gibi yapıp evin dışındaki bir yere saklanmışlar. Onlar gidince altı kardeşli kız saklandığı dolaptan çıkmış ve yine ortalığı silip süpürmeye başlamış. Tam bu sırada kardeşler saklandıkları yerden eve girivermişler ve büyük ağabey hemen kardeşinin kolundan tutup kükremiş. Söyle bakalım sen kimsin, peri misin, insan mısın, nesin sen” Altı kardeşli kız ne periyim, ne de başka bir şey bende sizin gibi bir insanım. Hem de sizin en küçük kardeşinizim. Demiş.

Ve oturmuş başından geçenleri bir bir anlatmış. Altı kardeş ebe kadının kendilerine oyun oynadığını anlayıvermişler. Hemen atlarına binmişler, kardeşlerini de yanlarına almışlar ve uzun bir yolculuktan sonra altın ağaç köyündeki evlerine gelmişler. Anne ve babalarına kavuşmuşlar.

Bu arada ebe kadın altı oğlanın ve bir kızın eve döndüğünü görünce yine hasedinden çatlamış.

Altı kardeşli kız, annesi, babası ve kardeşleriyle o günden sonra mutlu mesut yaşayıp gitmişler.

Start typing and press Enter to search

Skip to content