SAĞIR ŞEHZADE MASALI

Print Friendly, PDF & Email

Masal masal matladı,
Keçi yardan atladı.
Serçe bir nara attı,
Aslanın ödü patladı.

Koruk helva olacak diye kırk yıl bekledik.
Tahammül tükenince sabır taşı çatladı.
Şerbeti senelerdir kaynatan dertli ninem,
Şerbet katran olunca birazcık rahatladı.

Yalan değil bunlar düpedüz gerçektir,
Sağır halam bizzat duyup anlattı.
Yeşil olmalı, al olmalı, masallar masal olmalı.
Bir varmış, bir yokmuş. Gördüm diyen gözünü yummuş, işittim diyen diline kilit vurmuş.

Sadece bizim geveze masalcı konuşmuş. O da masal anlatmaya durmuş.
Günlerden bir gün, ülkelerden bir ülke varmış, insanları işinde gücünde, ömürleri uzun, neşeleri yerindeymiş.
Etrafı sıra dağlarla çevrili, toprakları verimliymiş.
Sarayda padişah adaletli, vezirler bilginmiş.

Ülke adaletle yönetilse de padişah ve sultan hanım biraz hüzünlüymüş, Allah’tan gelene razı olsalar da, prens oğullarının kulaklarının duymamasına üzülürlermiş.

Üç kız kardeşi olan prens, kardeşlerine saygı ve sevgi duyar, ailesine hürmette kusur etmezmiş.

Atı karbeyaza biner, şehirde gezmedik, dağda at sürmedik yer bırakmazmış. Ustaca ok atar, şehirde onun gibi kılıç kullanan bulunmazmış.

Kulağının sağır olması mı? Kendisi hiç kafaya takmazmış.

Oğlunun sağlığı babasının canını sıkarmış.

Tahtı kime bırakacak, Şehzade sağır, halkının sesini nasıl duyacak.

Gelmiş en hazık hekimler, uygulamışlar tedaviyi. Damlatmışlar kulağına dünyanın bütün bitkilerini fakat yine çare bulamamışlar.

Sağır şehzade işaret dili öğrenmiş, elleriyle her cümleyi söylermiş. Şehrin yöneticileri de öğrenince işaret dilini, halkta kavramış duyamayanların hâlini. Çocuklar bu dili oyun hâline getirmiş, hem de öğretmenleri derslerde benimsetmiş.

Sarayın bahçesinde elinde kırbaları yürüme engelli bir saka su satarmış, herkes ona aldırmadan bakarmış. Şehir sokaklarını karış karış gezer, sularım serin, diyerek bağırırmış.

Ülkede tebdilikıyafet gezerken bizim sağır şehzade sakayı fark etmiş. Ve onu gizlice takip etmiş. Elindeki suları satan saka evine yönelmiş, şehzade de onun peşinden gitmiş. Sakanın yaşadığı ev harabe, annesi yaşlıymış. Sağır şehzade sarayına yönelmiş.

Yüreğinde bir sızı hissetmiş. O kadar gezmesine rağmen ülkesinde bu yürüme engelliyi görmemiş.

Yürüme engelliyle dost olmak istemiş, ertesi gün sabahın olmasını iple çekmiş.

Gitmiş sucu sakanın evine, bir kucak hediyelerle birlikte. Sucu genç tam evden çıkacakmış, bizim prensi görünce biraz şaşırmış.

Prens kendini tanıtmadan takılmış sakanın peşine işaret etmiş gidelim diye. Saka genç hayretler içinde kalmış, karşısındaki hiç konuşmayan insanmış. Neden işaret ediyor diye düşünmüş, sağır şehzade kulaklarını gösterip kendi diliyle sağır olduğunu belirtmiş. Bizim sucu sakada işaret dilini biraz öğrenmiş, kendi lisanıyla prensle sohbet etmiş. Sucu saka çok çalışkanmış, alışveriş yaparken asla hile yapmazmış. Yolda bir kese altın bulmuş saka, hemen pirense getirmiş. Bizim prens sucu sakayı ne yapacak diye denemiş. Prens arkadaşının bu dürüstlüğüne çok sevinmiş, kendine onu yoldaş eylemiş. O sağır bizim saka topal, çıkmışlar padişahın yanına. Saka genç sağır şehzadeyi anlatmış, şehzade nasıl tanıştıklarını söylemiş. Kral can kulağıyla bunları dinlemiş. Kalmasın istemişler ülkede ihtiyaçlı fakir, hane hane evler tespit edilsin demişler. Kral iki engelli dostun yüreklerinin güzelliğinden dolayı mutlu olmuş. Askerlerini gönderip, ülkeyi teftiş etmişler, bütün fakirlere aş ve iş vermişler. Ağlayanın gözyaşlarını silmişler. Bizim padişah çok yaşlanmış, artık oğlunun duyamamasına üzülmüyormuş. Biliyormuş ki kulaklar sağırsa yürekler duyar. Ayaklar yürüyemezse akıllar yürür.

İçi çok rahatmış. Dinlenmek istemiş. Çağırmış sağır şehzadeyi, ülkeyi kendisine bıraktığını söylemiş. Sağır şehzade babası gibi devleti adaletle yönetmiş, halkta padişahına benzemiş, merhamet baş tacı olmuş.

Gökten üç elma düşmüş; tüm engelsiz yüreklere.

Selman DEVECİOĞLU

Start typing and press Enter to search

Skip to content