ALTIN KOÇ MASALI

Print Friendly, PDF & Email

Pire gelir tangur tungur,
Pire değil nallı katır.
Ev sahibi balta getir,
Bir budunu size götür.

Tuttum pirenin birini,
Alnına vurdum dirgeni.
Onbeş batman iç yağını,
Mumculara sattım geldim.

İnanmayın sakın dediklerime,

Sizlere masal anlatmaya koyuldum.

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde.

Durmuş diye bir genç varmış şehrin birinde.

Durmuş sabah yataktan geç kalkar, hava kararıncaya kadar arkadaşlarıyla gezermiş. Hiç çalışmaz, ensesini kaşır yatarmış.

Babası şehrin zengin tüccarlarındanmış. Oğluna ses çıkarmaz, “benim aslan oğlum, bak rahatına” der, onu şımartırmış. Annesi bu duruma üzülsede baba ve oğlu durmuş konuşulanlara aldırmaz, anne sözü bir kulağından girer diğerinden çıkarmış.

Okulda öğretmenleri Durmuş’a öğüt dinlemiyor diye kızarlarmış.

Durmuş, doğuştan çok ince yapılı ve renksizdi. Akranları ona sarı Durmuş derlermiş.

Gün gelmiş yıllar geçmiş. Durmuş’un babası ölmüş.

Durmuş’ın babasından kalan mallar ona fazlasıyla yetiyormuş, arkadaşlarıyla çalışmadan geziyor, canının istediği ne varsa alıyormuş.

Ama hâller değişir, zengin birgün fakir, fakir birgün zengin olur. Durmuş’unda babasından kalan altın ve paralar bitmiş.

Hasan dostlarından evini geçindirebilmek için borç almaya başlamış. Fakat aldıkları öyle çoğalmış ki; hiç birisini ödeyememiş.

Günlerden yine birgün, Durmuş’un alacaklıları yanına gelmiş, borcunu ver diye onu sıkıştırmışlar.

Durmuş “ağalar vereceğiz vermesine ama bana biraz müsaade diyerek” hüzünlü bir şekilde minderine uzanmış. Bakmışlar Durmuş’un vereceği bir şey yok, evinde eşyası kalmamış geriye dönüp gitmişler.

Durmuş uykuya dalmış. Rüyasında bir altın koçun onu kurtarmaya geldiğini görmüş. Altın koç şehrin en sarp tepesinin ardındaymış. Sabah olmuş, Durmuş arkadaşına rüyasını anlatmış ve altın koçu bulmak için dere tepe yol gitmiş.

Az gitmiş uz gitmiş, bir bakmış ki bir arpa boyu yol gitmiş.

Alacaklıları da Durmuş’un rüyasını duymuşlar ve peşinden gelmişler. Durmuş çok iyi yüzme biliyormuş. Alacaklılarından kurtulmak için hemen kendini küçük bir derenin suyuna bırakmış. Birde bakmış ki derenin karşısında minik bir kulübe, içinde altından boynuzları olan, tüyleri altın sarısı, bir koç. Durmuş’a merhametli bir sesle; “Seni kurtaracağım. Borçlarını ödeyeceksin. Beni takip et.” Durmuş önde altın koç arkada, bir kayanın yanına gelmişler. Kaya’nın altında üç kese altın. Varmış. Kaldırmış Durmuş kayayı, büyük bir servete kavuşmuş.

Birdaha eski yaşantısına dönmemiş. Borçlarını ödeyip şehirde güzel bir kuyumcu dükkânı açmış.

Fakat Şehrin kralının kulağına ülkede altın bir koçun varlığı duyulmuş. Padişah bu koçu sarayına istiyormuş. Ülkeye tellallar çıkarılmış. Bu koçu bulana, getirene, yerini söyleyene büyük ödüllerin verileceğini duyuruyorlarmış.

Durmuş da bunu işitmiş. Hemen padişahın yanına çıkıp altın koçun yerini söylemiş. Padişah altın koçu bulup sarayına getirmiş. Ona çok iyi davranmış. Onunla muhabbet edip kendisine yoldaş eylemiş. Birgün padişah koça bir isteğinin olup olmadığını sorunca koç Sarı Durmuş’u anlatmış. Nasıl zengin olduğunu kendi yerini padişaha bildirdiğini söylemiş.

Padişah Sarı Durmuş’u çağırmış, altın koçun iyiliğine karşı onun yerini bildirerek nankörlük ettiğini iyiliğe karşı iyilik, vefaya karşı vefa göstermenin güzelliğini belirtmiş.

Ve hatasını anlaması için Sarı Durmuş’u ülkesinden başka ülkelere göndermiş. Sarı Durmuş hatasını anladımı bilemeyiz ama altın koç ile padişah mutlu ve huzurlu bir ömür sürmüşler.

Gökten üç elma düşmüş.

Biri parasını idareli kullanan ve çalışanların kafasına,

Birisi dostlarına vefa gösterenlerin kafasına,

Biriside bu masalı dinleyenlerin kafasına. Kalın sağlıcakla.

Start typing and press Enter to search

Skip to content