Sayı 27

Goncagül ve Bey Oğlu

Derleme Masal
Derleyen SELMAN DEVECİOĞLU
Kaynak Kişi: Konya Ereğli Yellice köyünden,
Fatma Devecioğlundan Derlenmiştir. Yaş 66

Evvel zaman içinde, çok uzak diyarlarda, Buhara şehrinde adaletle hükmeden bir hakan yaşarmış. Hakan’ın görkemli bir sarayı, gül kokuları ile insanı kendine hayran bırakan benzersiz bir bahçesi varmış. Bu bahçede her sabah dua ile açan gonca güller, her akşam selamla kapanırmış.

Hakan’ın üç kızı, iki oğlu varmış. Büyük kızlarını uzak ülkelerin prenslerine gönül rızasıyla vermiş, oğullarını ise iyi birer yönetici olmaları için bilge kişilerle yetiştirmiş. Ancak en küçük kızı Goncagül, henüz on yedi yaşında ve annesizliğin burukluğunu yüreğinde taşıyan, akıllı ve cesur bir genç kızmış.

Goncagül, günlerini kardeşleriyle birlikte ok talimi, at binme ve geleneksel oyunlarla geçirirmiş. Fakat bir gün, Hakan sarayın koridorlarından geçerken kızının odasında hıçkıra hıçkıra ağladığını duymuş. Yüreği titreyerek kapıyı çalmış:

“Ne oldu güzel kızım, neden böyle ağlarsın?”

Goncagül gözlerini silerek cevaplamış:

“Baba, içim daralıyor. Şehir dışına, ormanlara gitmek, doğaya karışmak istiyorum. Belki kalbim orada teskin olur.”

Hakan, kızının bu arzusunu kırmamış. Hemen hocası Musa Çelebi’yi çağırıp gereken hazırlıkları yapmalarını emretmiş. Goncagül, bazı arkadaşlarını ve sarayın cariyelerinden birkaçını da yanına alarak ormanın yolunu tutmuş. Dört yiğit atlı da korumalık için onlara eşlik etmiş.

Yol boyunca şarkılar söyleyerek, nehir kıyısına vardıklarında Çin seferinden dönen bir kervanla karşılaşmışlar. Goncagül, kervancıbaşıyı tanımış. Birlikte güzel sohbetler edilmiş, Goncagül ise ince zevkiyle mavi atlas kumaşından zarif bir elbise beğenmiş.

O günün ilerleyen saatlerinde, nehir kenarında yürürken karşısına kanadı kırık bir turna kuşu çıkmış. Merhametle eğilip onu eline almış, göğsüne bastırmış. Ardından sevimli bir ceylan yavrusu yolunu kesmiş, onunla da vakit geçirirken birden koyu bir sis bastırmış.

Arkadaşlarını kaybeden Goncagül, ormanda bir mağaraya sığınmış. Bir süre sonra aynı mağaraya başka bir genç daha gelmiş. Üzerinde bey kıyafetleri olan bu genç, yanında üç sadık adamıyla birlikte ava çıkmış, bir geyik avlamış. Geyiği temizleyip etini pişirmeye koyulmuşlar.

Goncagül onları mağaranın yüksekçe bir bölmesinden izliyormuş. Et piştiğinde, herkes uyuyunca sessizce inmiş ve sadece ihtiyacı kadar yemeği alıp geri çekilmiş. Ancak bey oğlu durumu fark etmiş. Ertesi gece gizlenip Goncagül’ü görmüş. İkisi de birbirini görür görmez etkilenmişler. Utangaç ama dürüst bir şekilde konuşmuşlar. Goncagül gerçek kimliğini saklamamış. Bey oğlu da onun asaleti ve edepli duruşuna hayran kalmış.

Birbirlerine güven duymaya başlamışlardı. Bey oğlu ona şöyle demiş:

“Sana zarar gelmesin diye bu gece çadırımda yat, bu da benim kılıcım. Onuru ve şerefi temsil eder. Bir tehlike anında korkma, bu seni korur.”

Goncagül de ona, “Beni ağırladığın için teşekkür ederim. Bu da annemin yadigârı kaftanım. Sana bir dostluk nişanesi olsun,” demiş. Bey oğlu, üzerindeki ejder ve kartal motiflerinden onun hakanın kızı olduğunu anlamış.

Üç gün birlikte sohbet etmişler, şarkılar söylemişler, destanlar anlatmışlar. Goncagül, özellikle “Yiğit ölür, adı kalır; at ölür, meydan kalır” sözünden çok etkilenmiş. Sabah olup da ayrılık vakti geldiğinde bey oğlu, Goncagül’ün yanına bir mektup ve kılıcını bırakmış:

“Sözüm söz, seni gelip babandan isteyeceğim. Bizim yuvamız, yüreğimizdeki sevgiyle kurulacak.”

Ama sabah uyandığında Goncagül, onu bulamayınca üzülmüş. Kendi kararını kendi vermeye karar vermiş. Yolculuğa çıkmış, yolda bir çobandan keçe elbise almış, erkek kılığına girip Tufan Kalesi’ne doğru yola koyulmuş.

Kaleye vardığında, bey oğlunun evleneceğini öğrenmiş. Yüreği sızlamış ama vazgeçmemiş. Sabırla bir plan yapmış. Ormandan topladığı meyveleri bir sepete koymuş, altına bey oğlunun mektubunu da iliştirmiş. Bu sepeti bir cariye aracılığıyla ona ulaştırmış.

Mektubu okuyan bey oğlu, her şeyi anlamış. Annesinin ısrar ettiği evliliği kabul etmemiş. Ancak tam Goncagül’ün yanına giderken, gelin tarafının öfkeli bir kardeşi Goncagül’ü zehirli bir okla yaralamış. Hekimbaşı onu hemen tedavi etmiş.

Her şeye rağmen yılmayan iki genç, saraya dönmek üzere yola çıkmış. Goncagül’ün babası onları dualarla karşılamış. Kırk gün kırk gece düğün yapılmış. Hakan da yaşlandığını ve artık dinlenmek istediğini söyleyerek tahtını damadına bırakmış.

Goncagül, sadece bir hakan kızı değil, adil, merhametli, dirayetli bir kraliçe olmuş. Bey oğlu da ona sadakatle eşlik etmiş. Birlikte halklarına adaletle hükmetmişler. Masallarda “onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” denilen hikmet, işte böyle gerçekleşmiş.

BU MASALDAN ÇIKARILACAK DEĞERLER:

• Cesaret: Goncagül, zorluklar karşısında yılmadan yoluna devam etmiş, kendi kaderini tayin edebilmiştir.

• Merhamet: Turnaya, ceylana ve çevresine karşı duyduğu şefkat öne çıkar.

• Vefa ve Sadakat: Bey oğlu verdiği sözü tutmuş, Goncagül de vazgeçmemiştir.

• Dürüstlük: Kimliğini saklamadan kendini ifade etmişlerdir.

• Adalet: Hakan, halkına ve çocuklarına karşı adil davranmıştır.

• Aile bağları: Babasının izni, duası ve desteği evliliği güzelleştirmiştir.

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu