Kilitli Sandık

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş, evvel zamanda kalbur samanda buradan çok uzak bir diyarda bir küçük köyde fukara, gariban bir adam yaşarmış.

İyi kalpli, cömert, çalışkan, yardımsever ve alçakgönüllü bir adamcağızmış. Kendi gibi bir hanımı ve üç çocuğu ile köyün dışında kurumaya yüz tutmuş ceviz ağacının yanındaki ufak tefek ahşap kulübelerinde, azıcık aşım kaygısız başım, mutlu- huzurlu bir hayat sürerlermiş.

Bizim gariban adam, her sabah karısı ve çocuklarıyla sabah ezanlarında kalkarlar ve besmele ile başlarlarmış işlerine, yeni güne. Köyünde, civar çiftliklerde, tarlada, bağda-bahçede ağaların- beylerin verdikleri işleri yaparmış. Günlük iaşesini kazanır, ekmeğini helâlinden kazanmak için canını dişine takar, alnının teriyle çoluğuna çocuğuna bakar, geçinir giderlermiş.

Günlerden bir gün; sabah ezanıyla düşmüş yine yola. Komşu köyün zengin ağasının tarlasında çalışacakmış o gün. Bu tarlanın sahibi de cimri, açgözlü, kibirli, kötü kalpli bir adammış. Ekmek parası derdine yok diyememiş adama ve “Bismillah” deyip başlamış uçsuz bucaksız gibi görünen kocaman tarlada çalışmaya.

İkindi sonu az biraz nefesleneyim deyip oturmuş tarladaki tek ceviz ağacının gölgesine. Ne de güzel bir ağaç maşallah meyvesi de pek çokmuş diye içinden geçirirken birden bir ses duymuş.

“Ey ademoğlu, kapalı bir sırdır kilitli sandık; kırarsın dolu çıkar, kırarsın elin boş kalır. Külfetine ortak olmayan nimetine de ortak olamaz!”

Adam şaşırmış. Korku ve heyecanla sağına soluna bakmış ama kimseleri görememiş. Beti benzi atmış, eli- ayağı boşalmış. O sırada tarlada işler nasıl gidiyor diye bakmaya gelen zengin ağa, gariban adamın halini görünce hasta olduğunu düşünüp kalan işleri ertesi gün yapmasını söyleyip göndermiş evine.

Adamcağız varır varmaz evine, kimseyle tek kelâm etmeden, kimseye hiç bir şey demeden girmiş yorganın altına. Hanımı da çocukları da şaşırmışlar, bir anlam verememişler hâline.

Ertesi sabah erkenden, bizim gariban ayakları geri geri istemeye istemeye gitmiş yine tarlaya. Bütün gün çalışan adam aynı vakitte aynı ağacın altında yine aynı sesle irkilmiş.

“Ey ademoğlu, kapalı bir sırdır kilitli sandık; kırarsın dolu çıkar, kırarsın elin boş kalır. Külfetine ortak olmayan nimetine de ortak olamaz!”

Adam bu kez toplamış tüm cesaretini ve sormuş “Sen de kimsin? İn misin? Cin misin? Benden ne istersin? Beklemiş beklemiş ama cevap gelmemiş. Son bir gayret işini bitiren adam dönmüş gitmiş evine. Yine kimselere tek kelâm etmeden, kimseye ses etmeden girmiş yorganın altına. Karısı anlamış kocasında bir hâller olduğunu ve usulca oturup yanına sormuş adama “ anlat hele bey sende var iki gündür bir hâller. Betin-benzin atmış gelirsin, tek kelâm etmeden kapatırsın kendini yorganın altına. Anlat hele, derdini demeyen derman bulamazmış” demiş.

Adam bir müddet kararsız düşündükten sonra doğrulmuş yataktan ve anlatmış olanı biteni bir bir.

Adamı dinleyen karısı da çocukları da şaşırmışlar. Onlar da bir anlam verememişler ama “vardır bunda bir hikmet” deyip ertesi gün yine tarlaya çalışmaya gitmesini söylemişler.

Adam sabahın ilk ışıklarıyla yine varmış tarlaya. Tüm gün çalışmış, ikindi vakti yine aynı zamanda çapası toprakta bir şeye takılmış. Adam uğraşmış didinmiş ve toprağın altındaki sert kutuyu çıkarabilmiş. Sedef kakmalı, oymalı, eski ama güzel ahşap bir sandıkmış. Gariban adam “ne ola ki bu” diyerek incelerken kutuyu, tarlanın sahibi ağa çıkagelmiş üzerine. Dedik ya zalim, kötü kalpli, cimri biriymiş diye. Adamın elinden alıvermiş sandığı ve..

“Sen” demiş “Sen benim olanı benden mi alacağını sandın!” diyerek aldığı gibi sandığı kovmuş bizim garibanı ve dönmüş konağına. Konakta bütün gün uğraşmış didinmiş ama sandığı bir türlü açamamış. Hanımı, hizmetkârları, çilingir kimse ama hiç kimse açamamış sandığı. Üç gün beş gün derken tam yedi gün sonra pes etmiş. Ne denediysem olmadı bunun anahtarı mutlaka gariban adamda deyip düşmüş yola. İkindi vakti varmış gariban köylünün kulübesine. Kurumuş ceviz ağacının cılız gölgesinde otururken bulmuş bizimkini.

Anlatmış olanı biteni ve demiş “ bunu bulan sensin sırrıda sendedir. De hele bakalım nedir bu işin hikmeti sırrı, kilidi sen açacaksın cevabı sen bulacaksın.” Gariban köylü düşünür ve bunlar burada kalsın, sen bana birkaç gün mühlet ver. Sana sandığın sırrını getireceğim” demiş. “Tamam mı? Tamam” anlaşmışlar, üç gün sonra aynı tarlada buluşmak üzere sözleşip ayrılmış ağa köylünün yanından.

Sandıkla baş başa kalan adam, karısını ve çocuklarını da çağırıp yanına anlatmış bir bir tüm olanları. Gün ile gece kovalamaca oynamışlar. İki gün geçmiş sırrı düşünerek nihayet üçüncü günün sabahı gün ağarırken toplanmış yine ev ahalisi bir araya. Ve tarlada duyduğu sesi yine duymuş bu kez karısı ve çocuklarıyla birlikte.

“Ey ademoğlu, kapalı bir sırdır kilitli sandık; kırarsın dolu çıkar, kırarsın elin boş kalır. Külfetine ortak olmayan nimetine de ortak olamaz!”

Hepsi pür dikkat şaşkınlık ile korku arasında dinlemişler sesi. En küçük çocuğu diğerlerine göre daha bilge düşünürmüş. Sesi duyar duymaz almış eline kilitli sandığı ve fırlatıp cılız ceviz ağacının gövdesine, kırıvermiş oracıkta kutuyu. Onun bu yaptığını gören babası “aman!” demiş “oğlum sen ne yaptın? Şimdi ne diyeceğiz ağaya, nasıl deriz sandık kırıldı diye” derken oğlu gülümsemiş. “dur hele baba sırrı şimdi çözeceğiz” diyerek kırılan kutuyu almış eline. Gariban adam karısı ve diğer çocukları bir de ne görsünler!

Kutunun içinde gizli bir bölme, bölmenin içinde üç tohum ve içinde yeşil bir su olan üç küçük şişe varmış. Bunların yanında da sarılı bir kağıt parçası. Heyecanla açmışlar kağıdı bir de ne görsünler az önce duydukları sesin söylediği kelimeler kâğıtta yazmaktaymış. “Ey ademoğlu, kapalı bir sırdır kilitli sandık; kırarsın dolu çıkar, kırarsın elin boş kalır. Karısı ve en küçük oğlan çözmüşler sırrı ve bir bir anlatmışlar diğerlerine.

Söz verdiği üzere gariban adam, kırılan kutuyla birlikte, üç küçük tohumu ve yeşil su dolu şişeleri alıp buluşacakları tarlaya varmış. Zengin ağa da beklemekteymiş. Adam elindekileri gösterip bu tohumları ekeceksin, bu şişedeki su ile sulayacaksın. İşte sana sandığın sırrı diyerek Karısıyla çocuğunun söylediklerini anlatmış tek tek ağaya.

Ağanın gözleri parlamış aman demiş hemen işe koyulayım. İçinden hiç gelmese de “ al demiş senin de emeğin büyük tarla benim ama sırrı çözen sensin bunu da sana veriyorum” diyerek en ufak tohumu ve yeşil su dolu şişenin birini bizim garibana vermiş.

Konağa döner dönmez hemen emir vermiş hizmetkârlarına ve bahçesinin en güzel yerine ektirivermiş tohumları. Yeşil su dolu şişeler ile de sulamış tohumları ve heyecanla beklemeye başlamış. Onlar hayat sınavında koştura dursun biz gariban adamdan haber edelim.

Ağanın verdiği ufacık tohumu almış gelmiş. Kuru ceviz ağacının yanına açmış bir çukur ekmiş, yeşil su dolu şişeyle de bir güzel sulamışlar. Kırk gün kırk gece tohumu hem sulamışlar hem de sevgi dolu sözcükler söylemişler. Amma velâkin tohumda ne bir büyüme ne bir gelişme hiç bir değişiklik olmuyormuş. Kırkıncı günün sabahı gözlerini açan ev halkı bahçeye çıktıklarında gördüklerine inanamamışlar. Bahçede görkemli kocaman bir ceviz ağacı, üzerinde de sarı sarı parlak parlak altından cevizler. Sevinçle sarılmışlar birbirlerine ve hem kendileri hem de çevrelerinde ihtiyacı olan kişiler ile paylaşarak bolluk içinde yaşamaya başlamışlar.

Gelelim zengin ağaya. O da bahçeye ektiği tohumlara bakmış üç beş gün büyük bir sabırsızlıkla. Biran önce tohumun ve yeşil suyun sırrına erişmek istiyormuş. Kalbi hırsla atmaktaymış ama bir hafta sonra bahçeyi de ektiği tohumu da unutuvermiş. Ne yanına uğramış ektiği tohumların, ne de hoş bir söz söylemiş. Kırkıncı günün sabahı bahçeye çıktığında incecik kuru bir fidan üzerinde kuru kurtlu bir ceviz görmüş tohumu ektiği yerde.

Hırsla ve öfkeyle koştura koştura gariban köylünün kulübesine gitmiş. Bahçe kapısından içeriye girdiğinde önceden görmüş olduğu, kulübenin yanındaki kuru ceviz ağacı yeşillenmiş, canlanmış, dalları ceviz dolmuş. Yanında ise görkemli gösterişli üzerinde sarı sarı altından cevizlerin olduğu bir ağaç varmış. İşte o anda anlamış kâğıtta yazan sözün hikmetini. Hırsının, tembelliğinin, sorumsuzluğunun karşılığı bir cılız fidan ile kuru kurtlu bir ceviz olmuş.

“Ey ademoğlu, kapalı bir sırdır kilitli sandık; kırarsın dolu çıkar, kırarsın elin boş kalır. Külfetine ortak olmayan nimetine de ortak olamaz!”

Gökten üç elma düştü, üçü de külfeti yüklenip, zorluklara ortak olanlara.

🍎🍎🍎

Start typing and press Enter to search

Skip to content