AHH! BAŞIMA GELENLER
Yazarın Kendi Sesinden Dinle
Hem doğru hem de yalandı.
Çiçeklerin henüz tohum olarak bezden bir torbada beklediği bir zamanda; denize kıyıları, bulutlara kadar uzanan dağları, coşkulu akan ırmakları, bereketli toprakları olan güzel bir ülke vardı. Bu güzel ülkenin kalın surlarla korunan büyük sarayında padişahın biricik kızı Sultan Iraz bir eli yağda bir eli balda yaşıyordu. Etrafında hizmetkarlar dört dönüyorlar bir dediği iki edilmiyordu. Evlenme çağına geldiği için onunla evlenmek isteyen komşu ülkelerin şehzadeleri, prensleri sırada bekliyorlardı. En değerli kumaşlardan kıyafetler giyiyor, en nadide ve lezzetli yemekleri yiyor, en zarif mücevherleri takıyordu. Ülkedeki tüm genç kızların hayalini süsleyen hayatı yaşıyordu.
Ama Iraz mutlu değildi. İçinde sebebini bilemediği bir keder taşıyordu, bakışları hüzünlüydü, yüzünden düşen bin parçaydı. Annesi, dadıları, sarayın hekimleri, hatta padişah bile defalarca konuşmuştu Irazla; sebebini anlamaya çalışmışlardı. Iraza’a kederinin sebebi sorulduğunda her defasında “Bilmiyorum” diyordu. Nasıl söyleyebilirdi ki yaşadığı hayatın ona sıradan geldiğini, yaşamak istediği hayatın bu olmadığını, onun adına kararların verildiği, seçimlerin yapıldığı bir yaşamın onu mutlu etmediğini. Kendi istediği seçimleri yapabilmenin, kendi kararlarını verebilmenin, kendi yolunda yürüyebilmenin tutkusu vardı kalbinde.
Bir gün padişah Sultan Iraz’ı yanına çağırttı; “Gönlümün sultanı Irazım, seni canımdan çok seviyorum, seni canım pahasına korurum ama devlet yönetiminde başıma ve başımıza her şey gelebilir, artık yeterince büyüdün, zamanı geldi, senin de öğrenmen gereken bir sırrımız var; sarayın mahzeninde acil durumlarda kullanabilmemiz için surların dışına kadar ulaşan bir tünele ait gizli bir kapı var, şimdi sana onun yerini göstereceğim ama sakın mecbur kalmadan o kapıyı açma ve o tünele girme” dedi. Padişah Iraz ile birlikte mahzene indi ve gizli tünele ait kapıyı, kapıyı açan gizli anahtarın yerini gösterdi.
O günden sonra Iraz’ın içinde karşı konulamaz bir ateş yanmaya başladı, sarayın dışına çıkmak, yollara düşmek, tam olarak bilmese de kendi yolunu bulmak, kendine ait olan hayatı yaşamak istiyordu ama çok ta korkuyordu. Çünkü daha önce yanında muhafızlar olmadan tek başına sarayın dışına hiç çıkmamıştı, bilmediği sokaklara girmemişti, görmediği yollardan geçmemişti, aslında şimdiye kadar tek başına hiçbir şey yapmamıştı, saçını bile başkaları tarıyordu. En sonunda içindeki tutku ağır bastı ve bir gün sabah erkenden kalktı, gizlice çamaşırhaneye gitti, hizmetkarlara ait olan kıyafetlerden giydi ve gizli kapıyı açarak tünelde yürümeye başladı. Tünelin içi karanlıktı, taş duvarlarından örümcek ağları sarkıyordu, Iraz tüm cesaretini toplayarak önünü, arkasını, sağını, solunu göremeden elleriyle tünelin duvarlarından destek alarak ilerledi; merakı ve tutkusu yerini korkuya bırakmıştı, kalbi göğsünden çıkacakmış gibi atıyor, avuç içleri ve sırtı terliyordu, karnında o güne kadar hiç hissetmediği güçlü bir ağrı vardı, bacakları titriyor dizleri bükülüyordu. Korkusunun ağır bastığı için geri dönmeyi düşündüğü bir anda tünelin ucunda zayıf bir ışık gördü. Yeniden cesaretini topladı ve yürümeye devam etti. Işık gittikçe çoğaldı duvarlar ve yürüdüğü taştan zemin görünür olmaya başladı. Tünelin ucu bir evin içini açılmıştı, Iraz tünelde gördüğü ışığın evin pencerelerinden süzülen ışık olduğunu fark etti. Evin kapısının iç tarafında bir kilit, duvarda asılı bir anahtar vardı, anahtarla kilidi açtı ve dışarıya çıktı.
Evin kapısı üç ayrı yolun kesiştiği bir kavşağın tam karşısındaydı, kavşağın ortasında yerde oturan ve önündeki sepette elmalar olan yaşlı bir kadın vardı. Yaşlı kadın Iraz’a baktı ve gülümsedi, “Hoş geldin” dedi. Iraz; “Hoş buldum teyzeciğim, adınız nedir, burada yalnız mısınız, ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
Kadın; “Bana Zeren Nine derler, burada yalnız değilim çünkü kendimleyim ama gördüğüm kadarıyla sen yalnızsın, sana elmalarımdan vereyim; tatlı elma mı istersin, ekşi elma mı istersin, tatlı&ekşi elma mı istersin?” dedi.
Iraz hiç düşünmeden “Teşekkür ederim teyzeciğim, tatlı elmalarından bir tane alırım” dedi. Zeren Nine Iraza’a kırmızı elmalarından bir tane verdi ve düz taşlardan oluşan birinci yolu gösterdi; “Bu yol sevgi yoludur; her şey senin sevdiğin gibi olacak, bu yolda tüm kararlar ve tüm seçimler sana ait olacak, sen nasıl istersen her şey öyle olacak” dedi. Iraz rahatladı, şimdiye kadar hep onun yerine başkaları karar vermişti, başkalarının yaptığı seçimleri yaşamıştı, istediğinin tam da bu olduğunu düşündü. Tam elmadan bir ısırık alacaktı ki Zeren Nine konuşmaya devam etti; “Ama dikkat et, tüm sonuçlar da sana ait olacak, başına gelebilecek her şeyi sen seçmiş olacaksın, gerçekten yaşamında her şeyi kontrol etmek, kontrolün altında tutmak ister misin?”. Iraz duraksadı, ilk başta içini rahatlatan bu tercihi korku ve endişeye dönüştü, suçluluk duygusu kalbine çöreklendi, zaten saraydaki yaşamının tamamen kontrol altında olduğunu hatırladı. Her şeyi kontrol etme çabasının zorluğunu düşündü, tamamen kontrol altında olan bir yaşamın korkusunu hissetti. Yapmak istediği tam olarak bu değildi.
Aslında yaşamı ile ilgili tercihler yapmak istediği kadar biraz da heyecan ve macera yaşamak istediğini de fark etti; “Zeren Nine kırmızı elmayı geri vermek istiyorum, ekşi elmalarından bir tane alabilir miyim?” diye sordu. Zeren Nine Iraza’a yeşil elmalarından bir tane verdi ve düz toprak yolu gösterdi; “Bu yol kayıpların yoludur; kendi yolunda kaybolacaksın, kendi kararlarını vermeye korktuğun, kendi tercihlerini yapmaktan vazgeçtiğin için, başına gelenler için başkalarını suçlayacaksın” dedi. Iraz bir anda sarayda iken sık sık hissettiği çaresizlik duygusuyla yüzleşti. Onun adına kararları ve seçimleri başkaları yapıyordu, hiçbir şeyden sorumlu değildi, onun için hazırlanan hayata teslim olmuştu ama bu durum kendisini çaresiz hissettiriyordu. Saraydan gizlice ayrılma sebebinin tam olarak ta bu durum olduğunu hatırladı.
“Zeren Nine yeşil elmayı da geri vermek istiyorum, tatlı&ekşi elmalarından bir tane alabilir miyim?” diye sordu. Zeren Nine Iraza’a alaca elmalarından bir tane verdi ve otlarla, çiçeklerle kaplı patika yolu gösterdi; “Bu yol aşkın yoludur; bu yolda seçimler yapacaksın, kararlar vereceksin ama sonuçlarını her zaman kontrol edemeyeceksin, seçtiklerin kadar seçmediklerin de kaderin olacak, başına beklemediğin şeyler de gelecek, yaşadıklarını her zaman tahmin edemeyeceksin, yolunda kaybolduğunu zannettiğin anlar olacak ama merak etme kaybolmayacaksın sadece yan yollara girmiş olduğunu fark edeceksin, iyi ve güzel şeyler yaşamak istiyorsun ama her zaman öyle olmayacak. Kalbin hangi yoldan gitmek istiyorsa o yolda yürümeye cesaret göster, aşk yolunu seçersen kendi kararlarını vereceksin ama başına gelenleri de tüm gerçekliğiyle kabulleneceksin. Yolcu olmak demek hep biraz eksik, biraz endişeli biraz da arayışta olmak demektir” dedi.
Iraz alaca elmadan bir ısırık aldı ve çiğnedi; elma dişlerinin arasında adeta kurabiye gibi ezilip dağıldı, biraz ekşi aynı zamanda da tatlı suyu ağzının içini doldurdu, birkaç damlası dudağının kenarından aktı ve bir damla elma suyu eline damladı. Elindeki damlaya vuran güneş ışığı adeta gök kuşağı gibi rengarenk yansıdı. Damladan yansıyan ışıkla şaşkına dönen Iraz; “Zeren Nineciğim, şimdi anlıyorum; nasıl ki saf ve renksiz ışık tüm renkleri kapsıyor ve tüm renklerin birleşiminden oluşuyorsa aşk ta tüm duyguları kapsıyor, tüm duyguların bir arada yaşanabilmesine fırsat verirsek aşk oluyor, aşk olsun,.. Ben kendi kararlarımı vermek, kendi seçimlerimi yapmak istiyorum ama seçimlerimin beklenmedik sonuçlarına ve seçmediklerimin sonuçlarına da razıyım, yolumda yürümeye cesaret edeceğim. Şu an anlıyorum ki başıma gelebilecek her şeyi bilseydim saraydan çıkmaya cesaret edemezdim; kalın surlarla çevrili kendi hapishanemde yaşamaya devam ederdim. Hatta güvenli zannettiğim o duvarların içinde de başıma gelebilecekleri bilseydim odamdan hiç çıkamazdım. Her şey benim istediğim gibi olsaydı yaşamımdaki her sonuçtan ve her durumdan da ben sorumlu olurdum; bunun ne kadar zor ve ağır bir yük olduğunu şimdi anlıyorum. Oysa ben omuzlarımda gerektiğinden fazla yük taşımak istemiyorum. Kendi yolumdaki zorluklarla mücadele edeceğim, sonuçlarına da razıyım, başıma gelebilecek beklenmedik her şeyi göze alıyorum, kendi yolumu yer yönüyle kabul ediyorum çünkü ben kaderime aşık oldum” dedi ve patika yoldan yürüyüp gitti…
Gökten üç elma düştü; biri kırmızı, biri yeşil, biri de alaca renkli, bu masalı okuyanlar istediği renkteki elmayı seçti.