YEŞİL İLE MAVİ SAKAL VE KAPILAR

Print Friendly, PDF & Email

Yeşil, tam kırk gündür (!) Mavi Sakal’ın evindeydi. Kırk gündür Mavi Sakal’ın tüm odalarını teker teker gezmişti. Çok da keyifliydi doğrusu, ipekli elbiseler, mücevherler… Her odaya girebiliyor gönlünce eğleniyordu ama o kırk birinci odaya neden izin vermiyordu acaba? Kim bilir o odada ne kıymetli şeyler saklıyordu.

Nerden çıktı şimdi bu pandemi. Masala göre Mavi Sakal evden gitmeli, Yeşil de yasak kapıyı aramalıydı. Ama gitmiyordu işte, gidemiyordu, bahçeye bile çıkmıyordu Mavi Sakal.

Oysa kırk kapılardan geçince ne ilginç deneyimler yaşamış, böylece kendi kendine de kalmamış, hiç sıkılmamıştı.

Bir yolunu bulup Mavi Sakal’ı göndermeli ve o kırk birinci kapıdan geçmeliydi yaşamı pahasına da olsa. Zaten ölüm gibiydi kendiyle baş başa kalmak, düşünceleri çok korkutuyordu.

Ansızın bir fikir geldi aklına. Hastalanırsa Mavi Sakal iksir almak için şifacı cadıya giderdi, o dönünceye kadar odaya girip çıkıverirdi. Belki evden çıkmanın bir yolunu bile bulabilirdi. Çocukken ışığını sevmediği evden benzer hayallerle kurtulmaya çalışmamış mıydı. Hem belli mi olur bu kez işe yarayabilirdi ve derken bayılıverdi oracıkta. İşte, işe yaradı bu kez ve Mavi Sakal, Yeşil’i kurtarmak için maskesini taktı ve cadıya doğru yola koyuldu. Kalbi yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu şimdi. Anahtar elinde donakalmıştı. Sonra bütün cesaretini topladı veeee geçti kapıdan. Ne zorlu bir kapıymış meğersem, diğerleri gibi kolay açılmadı diye düşündü. Kapı küflü ve yosun bağlamıştı, diğer kapılar gibi değildi. Evet şimdi içerdeydi ve kitlemek için geri döndüğünde kapı çoktan kapanmıştı ve üzerinde kilit olmadığını gördü. Korktu, Mavi Sakalın  özellikle tembihlemesinin sebebi buymuş demek ki diye düşündü. Karanlık ve serin odada, giriş var, çıkış yok gibiydi, tüyleri ürperdi. Yavaş yavaş gözleri alıştı karanlığa ve görmeye başladı gerçekleri ve tuhaf, kötü bir koku hissetti.

Bu arada Mavi Sakal dönmüştü ve Yeşil’i göremeyince anladı kendine kurulan tuzağı. O da diğerleri gibiymiş dedi hayal kırıklığı içinde.

Yeşil, kırk birinci odada korku içinde, Mavi Sakal, kapının öbür ucunda öfke dolu kalıvermişlerdi.

Yeşil’in gözleri artık daha net görüyordu. Ve birden yerlerde daha önceden odaya geldiği anlaşılan ama çıkamadığı anlaşılan diğerlerini gördü. Hiç biri canlı değildi.  Hepsinin üzerinde  mavi renkte bir adet  sakal teli vardı… Mavi Sakal’ın ölüm odasındaydı.

Sonra saklanmaya çalışan  ürkek bir çocuk gördü, sonra çocuğun babasını, annesini, kardeşlerini. Tanıdık geldi, gözlerini kapattı, bakmak ve görmek istemiyordu hiç birisine. Burası Mavi Sakal’ın odasıydı. Ne işi vardı ki, kendine  ait korkuların gri soğuk duvarlarda, yerlerde. Çıkmak istedi, kapıya vurdu vurdu… Kimse sesini duymuyordu, sanki karanlık bir sessizlik içinde yapayalnız ve çaresiz kalmıştı. Sonra yavaş yavaş ilerledi. İşte hataları, korkuları, kıskançlığı karşısındaydı, ama hiç biri hesap sormuyordu sanki, anlaşılmak istercesine Yeşil’in gözlerine bakıyorlardı. Öylece  saatlerce baktı baktı baktı sonraaaa, tavandan sarkan öfkesi ile burun buruna kaldı. Ortaya her çıktığında kontrol edemediği ve bittiğinde kendini utandıran öfkesi. İçi titredi. Nasıl bakabilirdi ki alev alev yanan kıpkırmızı öfkesinin gözlerine, ama o gözünü kırpmadan alevlerini sağa sola saçıyordu işte, sıcaklığını tüm bedeninde hissetti. Ve ansızın fırtınalar kasırgalar koptu, her yer, her şey birbirine karıştı. Ama öfkenin alev alev sıcaklığı yok olmadı. Fırtına bile yok edemedi onu. Kaçacak yeri de yoktu, terlemeye başladı. Burdan bir çıkış yolu olmalı diye düşündü  ve arkasını döndü öfkeye, geçtiği kapıya doğru cılız bir umut ile. Bu kez de görmezden geldiği hayal kırıklıkları dikildi  karşısına.

Çaresi yoktu işte, bu kapıdan geçmesine ve geri dönmesine imkan yoktu.   Artık kabullenmesi gerekiyordu ki yalnızdı ve  elinde  sımsıkı tuttuğu anahtar da çalışmıyordu. Diğer kapılar gibi değildi bu kapı.

Mavi Sakal da kapıyı yumruklamaya, tekmelemeye devam ediyordu. Belki de onda yedek anahtar vardır diye önce umutlandı, sonra vaz geçti bu düşünceden. Bir de o girerse ne yapacaktı, işte onu hiç bilmiyordu. Ne nasıl baş edeceğini, ne nasıl kurtulacağını biliyor, ne de Mavi Sakal’ın kendine ait en mahremini  görmesini istiyordu .

Cesaretini toplayıp önünde duran yığınların hepsinin  içinden olduğu gibi  geçmeden, öfkenin ardında neler olduğunu göremeyecekti. Belki de ışık alevlerin ardındaydı.

Önce  şüphelerinin, sonra hasetinin, ardından korkularının, hayal kırıklarının, cimriliğinin, tutmadığı, tutamadığı yaslarının, yerini asla doldurmadığı öylece boşluk boşluk duran kayıplarının, kaygılarının, kendine ve başkalarına yaptığı hatalarının, suçluluk duygusunun, iyilik yaptığını sanarken verdiği zararların içinden teker teker geçti.  Giderek küçüldüğünü farketti. Her geçişte bir parçasını kaybetti. Yara bere içindeydi her yanı. Yeşil,  bir toz zerresine dönüşmüştü. Öfkesinin içine atlayıverdi, zaten o kadar küçülmüştü ki yeşil bir toz zerresi daha ne kaybedebilirdi ki. Tam alevlerin ortasına ulaştığında  yanmadığını, yok olmadığını fark etti. Ve o anda işitti öfkenin cılız mı cılız  çığlıklarını. Daha önce hiç duymadığı tuhaf haykırışı. “Seni duydum” dedi biraz da utanarak ve çekinerek, “seni duydum ve şimdi anlıyorum”. İçinde birden şevkat hissetmeye başladı ona ve aldı kucağına öfkesinin çığlığının saçlarını okşamaya başladı. “Anlat” dedi bana “tekrar sağır olmadan her şeyi anlat”. Çığlık anlattı anlattı anlattı…. Duyulmuş, anlaşılmış ve görülebilir olmanın huzuru içinde Yeşil’in kucağında derin bir uykuya daldı. Bir  serinlik bir ferahlık hissetti o an ve yeniden büyümeye ve dönüşmeye, renk değiştirmeye başladı çığlık. İçinden sarılar, pembeler, maviler, kırmızılar, yeşiller ve turuncular saçılmaya başladı. Gözlerine inanamadı, kendinden çıkan renklere  ve birden yemyeşil bir bahçede olduğunu farketti. Ve oracıkta yorgunluktan uyuyakaldı.

Uyandığında korku dolu gözlerle etrafına bakındı ve o odada değildi gerçekten. Evet düş görmemişti, yemyeşil bir bahçenin içinde ve yalnızdı ve rengarenkti Yeşil, gök kuşağı gibiydi. Ama birden gözüne azıcık siyah, biraz da gri  ilişti. Sildi, sildi… gitmedi. Odayı anımsadı birden. O anda anladı dışarıya yeşil gösterirken içerde yaşadığı, kendisinden bile sakladığı  griliği ve yoğun siyahlığı. Şimdi rengarenkti. Gri ve siyahını görmezden gelmedi, pis pis sırıtıyorlar diye yok etmeye de çalışmadı. Siyahını ve grisini bırakmadı, aldı cebine attı…….

Mavi Sakal’a ne mi oldu? Valla ben de bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum.

Dün gece masalı bitirip  yatağa giderken farkettim ki masalı, Yeşil yine  tek başına yaşadı, yazdı ve Mavi Sakal’ı içeri alamadı. Yoksa Mavi Sakal da girmedi mi, giremedi mi? Uykuya dalmadan önce niyetim sabah kalkar kalkmaz Mavi Sakal’ı satırlar arasına yerleştirip o kritik andan itibaren yeniden yazmaktı. Yaşam da öyle yapmıyor muydu, yeniden, yine yeniden benzer Mavi Sakallar’ı ve Yeşil’leri karşımıza çıkarmıyor muydu! Ama olmadı, olamadı. Laftan sözden anlamayan Yeşil karakteri, aldı sazı eline ve direndi. Masal da burda ve böyle bitti…. Şimdilik tabiii !!

Bakalım Yeşil hangi kılıkta, kim olarak Mavi Sakal ile karşılaşacak ve yeniden masal yaratacaklar? Masal nasıl evrilecek? Devam edecek mi? Diyelim ki devam etti. Korkularına birlikte bakabilecekler mi?  Ya da birbirlerindeki kötüye bakıp yine kaçacaklar mı? Kötünün ardındaki iyiliği, korkunun ardındaki güzelliği farkedebilecekler mi  kahramanlarımız? Ya da çekici gelene aldanıp yeni başka kırk birinci odalara mı yelken açacaklar? Yeşil’in kırk birinci odası var mı? O odaya Mavi’yi alma cesareti gösterebilecek mi? O odada Mavi Sakal da kendi siyahlarını görecek mi? Siyah ve griye ne olacak? Kaybolacaklar mı? Kaybolmaları gerekiyor mu?  O pis sırıtış devam edecek mi? ? Etmeli mi? Yoksa aslında pis bir sırıtış değil mi? Griyi hatta siyahı bırakmalı kurtulmalı mı gerçekten? Mümkün mü?

Gökten üç elma düşecek mi? Kimin başına? Basına elma düşenler elmayı yeme cesareti gösterecekler mi? Elma zehirli mi? Yedikten sonra ne olacak? ……

Devamı ne zaman henüz bilmiyorum. Tek bildiğim yazılsa da yazılmasa da bu masal evrilerek devam edecek. Ama öyle, ama böyle. Yeşil ve Mavi Sakal olarak ya da sen ve ben olarak….

Masallar çoktan maviliklere sürüldü bile…

Yazarın Notu: Okumuş olduğunuz masal, pandeminin 2. ayında Judith Liberman’ın sosyal medyada Mavi Sakal masalı ve kapı metaforu üzerine “siz de yazın paylaşın” çağrısı üzerine yazılan, büyük bir cesaret örneği gösterip 2 gün süren 4 ileti şeklinde paylaştığım, tahminimce kimsenin sonuna kadar okuyamadığı karanlık bir masal.

Mavi Sakal masalını o güne dek duymamıştım ve programda da üstü kapalı bahsi geçmişti. Mavi Sakal’ın korkunç tasvirine rağmen, bir yandan da naifliği ve kırk birinci odaya giren meraklı kahramanımız ve kapılar metafor olarak çok etkilemişti beni. Ama işte tüm çabalarıma rağmen benden okunması kolay olmayan karanlık bir masal çıkmıştı. Acaba kendimizden çıkan vahşi yanlarımızı paylaşmamalı mıyız? Toz pembe masallar mı yaratmalıyız sürekli, olabilirliği var mı? Acaba sonuna kadar okuyamayanlar, kendi gölgeleri ile karşılaşmak mı istemediler? Kanımca karanlık yanlarımızın sahip çıkılmaya ihtiyacı var diyor ve sevgili okur, zamanı gelince sonuna kadar okuyacağına ve kendine temas edeceğine, sana inanıyorum.

Nuray Başsüllü

30 Ekim 2021

Ankara

Start typing and press Enter to search

Skip to content