SARMAŞIK VE SALKIM SÖĞÜT

Print Friendly, PDF & Email

Delice bir ilkbahar coşkusuna sahip şu ağaç var ya; aslında o bir ağaç değil, mevsim de zaten ilkbahar değil. Güzün ortasında böylesine çiçeklenen, çekingen bir sarmaşıktan başkası değil. Ayakta durmasını, göklere uzanmasını gövdesine sarıldığı söğüt ağacına borçlu, bir salkım söğüte.

Ortaokulda olduğum yıllardı sanırım, ben dikmiştim o ağacı, birlikte büyüdük diyebilirim, gölgesi sığınağım olmuştu bir zaman. Çok severim salkım söğütleri, tevazu ve zarafet vardır dallarında…Her ağacı sevdiğim gibi tabi. Her biri ayrı şeyler hissettirir, ayrı şeyler fısıldar rüzgârla bir olup.

Yıllar önce rahmetli babam, elinde ufacık bir sarmaşık fidanıyla gelmişti eve. Bahçenin bir köşesine diktik. “Maksat bir yerlerde bir yeşillik olsun” derdi, çok çiçekler, ağaçlar dikmişizdir tapusu kimin olduğunu bilmediğimiz toprağın herhangi bir yerine, bilirsiniz toprak da cömert karşılıklar verir. Yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini de geri verirdik toprağa. Bu öğretiye köprülük etmek, güzel miras doğrusu.

Derin bir nefes alıyor ve sarmaşığa geri dönüyorum; nazlıydı, çekingendi önce. Zamanla bize de bahçeye de alışmış olsa gerek ki, uzadı, uzandı salkım söğüte doğru. “Yerini sevdi” dedi büyüklerim, doğru sevmişti yerini, hatta salkım söğütü de. Önceleri gözlerini kamaştırarak baktı yukarı doğru, sonra narin bir şekilde sarıldı ona. Sonra giderek çoğaldı… Çoğaldıkça daha çok sarıldı gövdesine ,en ince dallarına, hatta yapraklarına…

***

Belli ki çok sevdi onu ama güneşi göremez oldu artık salkım söğüt. Hatta görünemez oldu…

Sarmaşık mutluydu, onun için hiçbir sorun yoktu ki, olmak istediği yerdeydi neticede. Ne güneşe hasret kaldı, ne havaya, ne toprağa, ne de sevdiğine…Fakat salkım söğüt nefes alamaz olmuştu, sarmaşık farkına bile varamamıştı. Islık çalarak aşk şarkıları söylerken, duyamadı maşuğun çığlıklarını, göremedi kurumakta olduğunu…Ne yaptıysak, ne söylediysek olmadı.

Şimdi bakıldığında ise, mutlu bir sarmaşık ve sadece bir miktar yeşili kalmış, feryadını duyuramamış bir salkım söğüt var.

Sevginin tanımını yap deseler, birbirinden farklı şeyler söyleyebiliriz. Peki ölçüsü nedir desek…

Sevgi gerekçesi ile sevdiklerimizin kişisel çemberlerine ne kadar sokuluyor, müdahale ediyoruz acaba. “Ben seni sevdiğimden söyledim onları” diye haddimizi aşmış olmayı karşıdakine sevgi olarak sunmak…”Seviyordum o yüzden ateş ettim” deyip bunun sevgi olduğuna inanabilmek, hatta inandırmaya çalışmak…”O beni sever, bişey demez” diyerek kurallarını çiğnediğimiz kişinin sevgisini çirkin bir yolla lehimize çevirip fayda sağlamak…Sevgi kisvesi ile attığımız adımlar karşıdaki insanı savunmasız bırakıyor olabilir mi? Sahiplenmek noktasına gelindiğinde mi başka birşeye dönüşüyor o saf sevgi?

Sevdiklerimiz…Aile bireylerimiz, kedimiz, köpeğimiz, komşumuz, arkadaşımız, çiçeklerimiz…

Sevginin nerede başladığı daha belirgin belki ama nerede duracağını bilmesine perde mi oluyor aynı zamanda…

Sevdiklerimize sarılalım evet, tutunalım onlara ama şımarık bir sarmaşık gibi değil. Birbirinin varlığına, isteklerine, seçimlerine, duygularına saygı duyan, hatta birbirini duyan bireyler gibi. Bazen anlamak, anlaşmak bile şart değil, sevgiyi biraz saygıya bulayıp pişirirsek gönlümüzde, harika bir sunum olabilir sanki.

Sevilelim tabi ama kendinden vazgeçmek zorunda kalan bir ağaç gibi değil, göklerde kanatları birbirine değmeden ahenkle uçabilen milyonlarca kuş gibi…

Start typing and press Enter to search

Skip to content