YAS SÜRECİNDE ÇOCUKTAN YETİŞKİNE HİKAYELERİN GÜCÜ

Print Friendly, PDF & Email

Bu yazı benim için bir milat, dönüşüm, derin bir soluk. En çok konuşmaktan çekindiğim konu yıllardır ölüm oldu. Özellikle okul öncesine anlatmak benim için hep zorlayıcı olmuştur. Ama artık kaçamayacağım bir noktada babaannemin ölümüyle bu süreci deneyimledim. Biraz bilgilerimin gücünün birazdan fazla da deneyimlerle yaşadıklarımın sonucu olarak bu yazı kaleme dökülmüş oldu. Öyleyse yas sürecindeki hikayelerin gücüne dair derin bir nefes…

Yas süreci ile ilgili ne yazarsak yazalım her bireyin süreci farklıdır. Bireylerin süreçleri farklı olduğu gibi ailelerin kendi içerisindeki yas dönemleri de farklıdır. Kimi aileler kendi içinde daha bireysel yas tutmayı seçerken kimi aileler ise daha bir arada birlikte bu süreci yaşıyor. Peki çocuklara ne oluyor? Okul öncesi çocuklar için ölümü anlamak zor. Bizler için pek kolay olmayan bu süreç onlar için bir sürü soru işaretine sahip. Babaannemin ölümünün ardından ilk işim bir hocamı arayıp bildiğim hiçbir şeyi uygulayamadığımı, yeğenlerimi bunu nasıl anlatabileceğimi sormak oldu. İçimdeki acı bildiklerimi uygulamaya dökmeyi engelliyordu. Yeğenlerim okul öncesi dönemde oldukları için onlara uyku, yaşlılık gibi bağdaştırmaları yapmadan, gerçeği söylemem gerektiğini hocam bana hatırlattı. Gerçek neydi? Okul öncesi için gerçek yalındı. Artık onu göremeyeceğimiz, haber alamayacağımız bir yerdeydi ve geri gelmeyecekti. Olan buydu. Bunu yeğenime söylediğimde onun melek olduğunu ve uçtuğunu söyledi. Şimdiden özlediğini dile getirdi. Konu kapandı gibi gözüküyor değil mi? Kapanmıyor. Her ne kadar yanlarında ağlamasanız zaman zaman evin ritmini normale çevirmeye çalışsanız da çocuklar çok dikkatli. Sadece bir anda gözünüzün daldığı o boşluğu, boş kalan yatağa bakışınızı yakalıyorlar. İşte o an duygularını ifadelendirmelerine izin vermeli. Boş yatağına oturup keşke uçup gitmeseydi yine onu yıkardık, bakardık ben onu özledim diyerek kendini ifade etti yeğenlerimden biri. Arkamı dönüp gitmek ya da çocuk deyip geçmek yerine onunla duygularımı paylaşmayı tercih ettim. Benim de özlediğimi birçok anıyı biriktirecek kadar zamanımızın olmasının mutluluk verici olduğunu söyledim. İkimizin de gözleri doluydu. Beni teselli etmek için kendi kendine bir oyun kurdu ve oyunun içine beni çekti. Şimdi diyeceksiniz ki tüm çocuklarda böyle mi? Hayır. Bazı çocuklar yaslarını içinde yaşar. Güvende olduğu ortamda o kalabalıkta sessiz görünmeyi tercih eder. Diğer yeğenim köyde olduğuna ve geleceğine inandı. En sonunda oyuncaklarını oynatırken bir oyuncağına gerçekleri anlatırken duydum. Nenenin öldüğünü bir daha gelmeyeceğini söylüyordu. Birkaç gün boyunca ambulanslı oyunlar oynadı. Bizleri dahil etmeden ve ardından bir gün babaannenin öldüğünü net cümlelerle bana söyledi. Oynadığı oyunlar onun en büyük sağaltıcısı oldu. Çünkü oyun oynamak her koşulda çocukların duygularını, bilinç dışını rahatlatan bir olaydı. Bu süreçte her gece yatarken masallar dinlemek istedi. Hatta günlük hayattan biraz fazla. Onun veya bir çocuğun kahraman olduğu masallar anlattım. Bir uçurtmanın göğe çıkma macerasını, bir tohumun toprağa kavuşma arzusunu ve cesaret kavanozunun göğsünde olduğunu anlattım. Peki çocukların aklına gelen sorular bitiyor mu? Duygularını konuşarak ifade eden yeğenim oyun sırasında kendini bir kaplumbağa yaptı ve öldüğünü söyledi. Bunun altındaki soru çok derindi. Öldükten sonra ne oluyor? Karşılığında üzüldüm ve ne yapmam gerektiğini ona sordum. Beni yönlendirmesine izin verdim. Yapabildiğim tek şey onun için ağlamak ve üzerine toprak atmak oldu. Çok zor bir süreçti. Şu kurduğu sahneye dahil olmak o kadar zordu ki. Ama arkamı dönüp gidemezdim. Bu kadar aradığı soru varken… Sonrası oyun kendiliğinden değişti. Bu sadece bir oyun değil, bir hikâye ve bir soruydu. Süreçte çocuk işte anlamaz demek doğru bir tutum değil. Çocuklar her şeyi anlar. Ancak kendi gerçekliğinde anlar ve kendi üslubuyla dile getirir. Birlikte olmak en büyük güç en büyük destek. Ve benim hep bir telefon uzağımda olan değerli hocam en büyük hediye. Peki yetişkinler yas sürecinde nasıl hikayelerle süreci yaşar?

Sevdiğimiz birinin kaybı her birey için zor. Her birimizin yasla baş etmesi farklı bir şekilde. Kimimiz o an her şeyi yaşarken kimimiz bu yası erteleyebiliyoruz. Bazen yanımızdaki insanlar akıl ile konuşuyor. Kişinin, yaşlılığını, hastalığını bizlere hatırlatıyorlar. Niyetleri iyi bizlere teselli vermek. Teselli oluyor muyuz acaba diye sorarsanız asla. Olmuyor sadece bu insanlar etrafınızda bir ses kalabalığı gibi hissedebiliyorsunuz. Kollarında dedesini ve babaannesini kaybetmiş biri olarak söylüyorum teselli vermenin yolu hastalığını ve yaşlılığını hatırlatmak değil. Başın sağ olsun diyerek o kişinin sizinle sesi ya da sessizliğini paylaşmasını beklemek. Yas sürecinde içimizi sağaltan güç anılar ve hikayeler. O kişi ile geçirdiğimiz tüm anıları tekrar tekrar anlatmak, birlikte fotoğraf ve videolara bakmak, kişinin hikayelerini aktarmak ve dinlemek bu süreçte en büyük destek oluyor. Çünkü onunla ilgili bir şeyleri yakınlarınla paylaşıyor olmak içindeki acının sağalmasını sağlıyor. Bu bir paylaşım yolu. Aynı zamanda acının ilk zamanlarında yakılan ağıtlar, kişilerin inançları çerçevesinde okuttuğu ilahi, dua, mevlüt gibi manevi ve sözsel söylemlerde bu süreçte bir dönüşüm sağlıyor. Bir arada birlikteliği ve acıya ortak olmanın başka bir yolu. Çünkü insan sesle, sözle ve sessizlikle birbirine dokunan ve kendini ifade eden bir varlıktır. Çok rahatsız eden bir şey var ki yas süreciyle ilgili belli kalıpların olması. Yas sürecinde böyle davranamazsın basma kalıplarının varlığı kişileri strese sokuyor. Ağlamak ve gülmek kardeştir derler. Bu gerçekten böyle. Bazen olayların şoku ağlamanızı engelleyebiliyor. Hep tebessüm ile ayakta kalmanızı sağlıyor. Bazen ise hep tebessüm eden yüzünüz eskisi kadar gülmüyor. Her ikisi de normal karşılanmalıdır. Bu acıyı yaşamanın tek bir yolu yok. Kimimiz çalışmaya koşuyor kimimiz yatağından çıkmıyor. Yaşadığın her ne ise normal. Yeter ki kaçma ve kendini basma kalıplara zorlama. İçinden geldiği gibi duygularını yaşa! Tüm iyi günlerimde, kötü günlerimde ve tuttuğum yaslarımda yanımda olan canım dostum, yol arkadaşım, kardeşten ötemin rahmetli anneannesinin ona anlattığı bir hikâyeyi aktararak yazıma son vermek istiyorum. Yas sürecini yaşamış olan ve yaşamakta olan herkesi kocaman kucaklıyorum. Bu hikâyeyi dedemin ölümünde arkadaşım anlatmıştı. Anneannesinden duyduğu gibi ve duyduğu kadarıyla…

“Yeryüzüne ilk ölüm verildiğinde ölüm ilk önce dağlara ve taşlara verilmiş. Dağlar, taşlar bu acıya dayanamamış yıkılmış, ufacık ufacık olmuş. Yeryüzünde ölüm nehirlere, göllere, denizlere, okyanuslara verilmiş. Sular bu acıya dayanamamış ve taşmış her yer sularla dolmuş. Ölüm başka bir zamanda havaya verilmiş. Hava bu acıyı kaldıramamış kasırgalar, poyrazlar, rüzgarlar hiç eksik olmamış. En sonunda ölüm insanoğluna verilmiş. Bir evde bir baba ölmüş. Eşi, çocukları çok üzülmüş günlerce ağlamış. Denir ki ölümün hissettirdiği acıyı ilk evde emekleyen bebek delmiş. Öyle bir hareket yapmış ki herkes yaşlı gözleri ile gülmüş. Yaptığı hareket elleriyle tutunup kalkmak ve ilk adımları atmakmış. O bebek öyle kahkahalar atmış ki ölümün evdeki acı havası dağılmaya başlamış. Evdekiler acıktığını, susadığını hatırlamış ve hayat normale dönmeye başlamış. Yine derler ki o evde herkes günlük işlerine, akşamları bir arada olmaya ve gülmeye devam etmiş. Bazı anlar, bayramlar, akşamlar, yıl dönümlerinde hep yanlarında yitirdikleri babaların olmasını istemiş. Bazen bir damla yaş dökülmüş bazen dökülmemiş. Ama ertesi gün her şey aynı hızında devam etmiş. İnsanoğlu doğada ölüm acısıyla yaşama dönmeyi başarmış. Çünkü bu bir yaradılış meselesiymiş…”

Bu süreçte bir telefon uzağımda ama elinin hep omzumda olduğunu bildiğim değerli hocam Öğr. Gör. Çağlar ERCEN ‘e ve 11 yıldır her anımda yanımda olan hayatı bana her haliyle sevdiren en büyük öğretmenim, yoldaşım, sırdaşım, gönüldaşım Bediha ÖNDER’ e sonsuz teşekkür ve minnetle…

Start typing and press Enter to search

Skip to content