NİNEMİN SİHİRLİ BATTANİYESİ
Güneyin sıcaklığında büyüyen kadın için ısınmak önemli bir eylemdi. Hem ruh hem de beden sıcaklığının peşindeydi. Hiç kimse üşümesin diye bir kere dert edinmişti. Kâh uyuyup, kâh örüyor. Kâh örüp, kâh dinleniyordu. O mahallenin battaniyeci ninesiydi. Anılarını ilmek ilmek işleyen bir kadının gündelik öyküsüydü.
Çok çekmiş öyle diyordu. Acı çekenler ya yaşadığını yaşattırır ya da yanındaki kişilere yâren olurmuş. Belli ki o, dibine mum olmayı tercih etmişti. Belki de, hayata eyvallah deme yöntemiydi. Bu yüzden kendine bir icat bulmuştu. Bütün derdini tasasını iplere aktaran bir oyunbazdı. Gün ayınca biraz çayından yudumlar, biraz gün ışığının evine akışını izlerdi. Her bir hüzmenin yansımasını takip eder, şişinden ipine hayal köprüsü süzülürdü. Elinde rengarenk yumaklar, ağzında bitmeyen duası, aklında binbir türlü düşünceler silsilesiyle geçirirdi ömrünü.
Bir sepet ipin battaniye oluşunun yolculuğuna ev sahipliği yapar, misafirine güzellikler fısıldardı. Ördükçe kendini iyi ederdi. Bir nevi moral depolayan kumbara gibi. Sanki görünmeden ip yumaklarının içine sakinleştirici ekliyor, sonrasında haznesini umutla, neşeyle dolduruyordu. Anı bankasına evrilecek bir sürü hikayenin baş yapıtını tasarlamanın keyfini sürüyordu. Ahali battaniyelerdeki esrârın farkındaydı. O, mahallenin sihirli battaniyelerini ören ninesiydi.
Kimin gönlü dara düşse yanına gelirdi. Nine de, evinde her daim bulunan sıcak çayından ikram eder: “Derdini söyle de dermânını bulayım!” derdi.
Gelen kişi örülen bir battaniyenin altına girer anlatmaya başlardı. Anlatacağı hikayeye göre, battaniyeler de çeşitlilik gösterirdi. Bazen küçük, bazen büyük. Bazen rengarenk bir battaniye olurken bazen de âlelade bir renkte olurdu. Değişmeyen tek şey, kişilerin battaniyelerle arasında kurduğu bağdı. Usul usul ninenin konuşmasını dinlerler, nine de derde göre masal, mesel, bazen de kendi hayatının süzgecinden geçirdiği hikâyeleri anlatırdı. Hem örer, hem anlatır. Hem susar, hem dinlerdi. Birkaç saat sonra yaşamın yükünü sırtlayan kişi göğsünde uçuşan kuş tüyüyle çıkardı. Hatta bazen hayatın ritminden yavaşlamak isteyenler de gelirdi. Çayın berisinde şeker niyetine battaniyenin altına uzanır, ninenin örgü örüşünü izlerdi. Sükûnet de keyfe kâfiydi…
Belki de bu yüzden, oraya gelenler bu battaniyeye sihirli diyordu. Ninenin kerameti mi, iplerin kerameti mi, yoksa ikram edilen çayın tılsımı mı bilinmez. Hakikat şu ki; ören razı, gelen razıydı… Bir gün battaniyenin sihriyle, ağzı iyi laf yapan dinleyicilerden biri şöyle bir şiir hediye etti:
Bir battaniyesi olmalı insanın
Anılarını sarmaladığı
Tastamam olmanın yolunda
Tertemiz duyguların ev sahipliği yaptığı,
Anne şefkatinin bitimsiz ısısıyla
Ninniler dinlediğin can yoldaşı
İyimser bir ruhla
Yetebileceğini sandığı
Emek emek örülen hayallerin mimarı
Aşk-ı meşkle ısındığınız battaniyeleriniz çok olsun!..