Sen Masal Anlatmazsan? Ben Masal Anlatmazsam?

Print Friendly, PDF & Email

Bir liste uzanıyor önümde; Masalı kimler anlatmalı? Masal anlatacak kişide bulunması gereken özellikler nelerdir? diye. Efendim bu listede neler var neler? Olunması gereken yaşlar, alınması gereken eğitimler, kullanılması gereken mimikler, söylenebilmesi gereken tekerlemeler… Liste uzun mu uzun ve aynı zamanda önemli; ama bu listede neler olduğu, başka bir yazının konusu olsun. Ben, listeyi bir kenara koymak ve içimden geleni söylemek istiyorum: Herkes masal anlatmalı!

Anlattıkça anlam bulur, biricik evrenimiz. Bundan değil midir, doğduğumuzdan beri anlatma çabamız? Doğumumuzla birlikte kendimizi ifade etmek için başvurduğumuz yolların başında, anlatmak gelir. Bir bebeğin çıkardığı seslerden, ellerini kollarını kullanışına; dil becerisinin gelişimiyle sözcükleri kullanmasından, motor becerilerinin gelişimiyle çizdiği çizgilere, yuvarlaklara; ilk gençlikte tutulan günlüklerden, söylenen şarkılara, yazılan mektuplara ve hatta yapılan dedikodulara kadar insanın varoluşundan beri farklı biçimlerde anlattığını pekala biliriz. Fulford (1999: 15), “… Anlatı dünya üzerindeki varlığına dedikodu, yani bir kişiden ötekine anlatılan basit hikayeler biçiminde başladı.” derken herkesin, en saf haliyle kendi ya da başkalarının başından geçen olayları anlatmakta olduğuna ve böylelikle korkularını, endişelerini, duygularını, ahlaki yargılarını, sorularını ve bakış açılarını, anlatarak ortaya koyduğuna, dikkat çeker. Yani doğumdan ölüme dek yaşamı anlamlandırmanın yegane yoludur, anlatmak. Herkes bir biçimde anlatır; çünkü anlama ihtiyacındadır. Ve tam da bu sebepten herkes, doğal birer anlatıcıdır.

İnsan, kelimelerin gücünü fark ettikçe, anlattıkları hikayeleşmiş; masal, mesel, fıkra, destan veya efsane olarak zamanlardan zamanlara ulaşıvermiştir. Bu masalların, mesellerin, destanların yaşamaya devam etmesi ve anlamlandırmaya çalıştığımız bu yaşam yolunu aydınlatmaları için anlatmak, anlatmak ve hep anlatmak gerekmez mi?

Mağara duvarlarına çizimler yaparak, avlanışını, korkularını, korunma yöntemlerini, aile hayatlarını, yaşadıkları dönemin koşullarını vb anlatan insan, daha sonra avları kutlamak için bunları ateş başında canlandırmalar yaparak birbirine anlatmıştır. Resim ve tiyatro sanatlarının insanların anlatma ihtiyacından ve doğallığından doğması gibi insanın anlatma hali farklı temsil türleri ve sanat dalları ile çeşitlenmiştir. İnsanın yaşadığı ya da gördüğü bir olayı, günlüğüne yazarak kendi kendine, sohbet ederken bir arkadaşına anlatmasından; bir müzik eseri, roman, tiyatro oyunu, film, fotoğraf, video veya resimde anlatmasına kadar geniş bir alanda anlatıyı görmekteyiz. Anlatı en basit haliyle hikaye etmektir ve her insan yaşadığı ya da gördüğü olayları, hikaye ederek anlatır. Araçlar değişir ama hikaye etme gerçeği değişmez.

Antropolog Clifford Geertz, insanların “sembolize eden, kavramsallaştıran, anlam arayan” hayvanlar olduğunu söyler. Bizim türümüzde, “bir deneyimde anlam çıkarma dürtüsü, ona biçim ve düzen kazandırma isteği en bilindik biyolojik ihtiyaçlar kadar gerçek ve güçlüdür,” der. Geertz’e göre insan, “anlayamadığı bir dünyada yaşayamayacak türden” bir canlıdır (Fulford, 1999: 27). İnsan, yaşadığı olayları anlayabilmek için onları hikaye eder; bir masal, mesel, fıkra, destan ve efsane olarak, anlatır. Bu hikayeler, insanın varoluşu kadar eskidir ve anlatıla anlatıla günümüze kadar ulaşmıştır. Masal, mesel, mit, fabl, efsane, destan gibi yazılı olmayan, sözlü anlatıları günümüze taşıyanlar da hikaye anlatıcılarıdır. Bugün sözlü anlatı türleri derlenerek kitaplaştırılıyor, dizilere, filmlere konu ediliyor olsa da, sözlü anlatılar, hikaye anlatıcıları ile hayat bulmuş ve devamlılıklarını sürdürmüşlerdir. Masallar, efsaneler gibi sözlü anlatılar, anlatan ve dinleyenin etkileşimi ile var olan anlatı türleridir. Bugün de masal ve hikaye anlatıcılığında öncü isimler, üstadlar, sözlü anlatma sanatını yeniden canlandırılması için etkinlikler yapmakta, eğitimler vermekte; böylelikle ülkemizde de hikaye anlatma geleneği canlanmakta, geleneksel ve modern hikaye anlatıcıları artmaktadır. Çünkü insan, hikaye eden bir varlıktır; bu tabiatı ve ihtiyacı farklı anlatı türlerinde hep canlanacak ve hayat bulacaktır.

Günlük hayatta yaşadıklarımızı, gördüklerimizi, sözcük, mimik ve jestlerimizle anlatır; heyecanlıysak, üzgünsek ya da kızgınsak tüm duygularımızı yüzümüzdeki ifadelerle, kimi zaman da ellerimizi kollarımızı kullanarak, beden dilimizle anlatırız. Başımızdan geçen bir olayı, bir masal gibi anlatacak olsak yine sözcükleri, mimikleri, jestleri kullanırız. Elbette hikaye anlatıcılığının, masal anlatmanın, kadim bir gelenek olmasının yanı sıra bir sanat dalı olduğu düşünüldüğünde, derdim, derin bir konuyu hafife almak değildir; en yalın haliyle içimizde doğal bir anlatıcı olduğunu fark etmemiz ve anlatmak için cesaretlenmemiz gerektiğine inanmamdır. Her birimiz doğal anlatıcılarız ve çocuklarımıza, komşumuza, öğrencilerimize, annemize, arkadaşımıza masallar anlatmalıyız. Her birimiz birbirinden farklı seslere, farklı bir ritme sahibiz; farklı mimikler ve jestler kullanırız; farklı yaşam deneyimlerimiz ve bilgi birikimimiz vardır ama aynı insanlık tarihinden beslenir ve birlikte yaşadığımız toplumu besler, büyütür, dönüştürürüz. Bu dönüşümde sözlü anlatıların yeri önemlidir ve işte bu yüzden masalları herkes anlatmalıdır.

Masalları, masalı bilenler anlatır; masal anlatırken hitabet önemlidir, masal anlatacaksan kelimeleri iyi kullanmalısın gibi cümleler kıymetlidir; üzerine düşünmek, çalışmak gerekir ama anlatma şevkimiz kırılmamalı, anlatma ihtiyacımızı ve doğal anlatıcılar olduğumuzu unutmamalıyız. Anlatmak için hevesimiz ve cesaretimiz artmalı; çünkü cesaretlendikçe anlatacak, anlattıkça iştahımız kabaracak ve böylelikle daha çok masalı, destanı ya da efsaneyi bilmek, dinlemek, anlamak isteyeceğiz. Masalları herkes anlatsın ki, anlam arayışında hakikatlerin peşine düşebilsin ve yolunu bulabilsin. Öyle değil mi? Sen anlatmazsan, ben anlatmazsam nasıl çıkar anlamlandıramadığımız karanlıklarımız aydınlığa…

Sedef Meral Özdemir

Hikaye Anlatıcısı – Yaratıcı Drama Lideri

*Fulford, R. (1999). 15. Anlatının Gücü İstanbul: Kollektif Kitap.

Start typing and press Enter to search

Skip to content